Rüya mı gerçek mi? Evrimin muazzam
kandırma sürecinde hiçbir zaman
düşlerimizde ki insanlığa ulaşamayacağımız
birer hayvanlar mıyız sadece?
İNSAN CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK
En yorgun zamanda,
insanın insanlık yolcuğunda tükenme eşiğinde bile imdada yetişir edebiyat.
Bazen bir romanın uçsuz derinliğinde; kimi bir hikayenin kısacık öze dokunan
tesirinde.
Yeni Kuşakların; Z ve
Y, yakın zamanda gelecek olan diğerinin bizi anlamasını beklemiyorum. Çünkü
onlara sunduğumuz yaşam, çelişkilerle dolu… Onlar da bu çelişkilere yırtık
pantolonlarla, uzun saç veya kel kafalarla; bize göre “bu kadar da olur mu?”
dedirtecek yaşam tarzlarıyla karşılık verecek.
Bir roman; Erich
Maria Remarque’nin Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok; bizlere; özellikle, hikâyeden,
romandan, tiyatrodan yaşam kırıntısı, ümidi çıkartacak aydınlara bir şeyler
sunacak;
“ Askere hayranlık ve
iyi niyetle koşmuştuk. Ama bunları söküp içimizden uzaklaştırmak için her şey
yapıldı. Süslü üniformalı bir postacının üzerimizde, eskiden ana babalarımızın,
eğitmenlerimizin ve Eflatun’dan Geothe’ye kadar bütün bu kültür çevresinin
etkisinden daha fazla kudreti bulunduğunu ise üç hafta sonra hiç yadırgamadık.
Ahlaki değerlerin
değil kundura fırçasının, düşünün değil sistemin, özgürlüğün değil zorbalığın
daha ağır bastığını öğrenmiş olduk.”
Uçsuz bucaksız
kırlardan, ovalardan çıkılan yolculuk, bu zamana kadar devam eden neslimiz
atalarımızın, bin bir türlü zorluklarla mücadele etmiş olmasındandır. Bunca yol
alınırken, ince kavga ve kargaşalar yaşanırken etrafın kültüründen;
çelişkilerinden, zorbalıklarından etkilenmemek mümkün değil.
Bu etkileri bu kadar
büyük olayların içinden çıkmış bir halkın evladı olarak şöyle anlıyorum.
Kazanılacak en büyük savaş; kas gücünün değil, ilimin, sanatın, edebiyatın,
ahlakın savaşı olacaktır.
Anladığım odur ki,
hiçbir büyüklük, zafer, güç sadece kas, beden büyüklüğü, çokluğuyla
korunamıyor. Mühendisleri, mimarları, sanatçıları, bilim insanları,
öğretmenleri eksik, yetersiz olan toplumların yaşamlarında akla-hayale
sığmayacak çelişkilerle doludur.
Ağıtlarımız, asker
türkülerimiz, destanlarımız halen yürek sızlatır ama kolayını bulacak herkes,
bir şekilde oğlunu askerlikten uzak tutmak veya batı da bir yerde askerlik
yapması için her türlü imkandan yararlanmak ister.
Niçin?
Çünkü İnsan
Cephesinde Değişen Yeni Bir Şey Yok!
Bölgelerimiz,
insanımız; insanlarımız arasındaki yoksulluk veya zenginlik eşitlenemediği gibi
aklın, ilimin, sanatın desteklemediği ölçüde farklı bir hale geliyor. Çoğalan
zenginliğin, malın mülkün köksüz olan anlayışımız yüzünden ikinci ve üçüncü
kuşağa gidemediği bellidir.
Batı Cephesinde Yeni
Bir Şey Yok romanı, savaşa sürülen insanı, her gün ölüm ve kalım içerisinde
gördüğünü, duyduğunu anlamsız hale getirişini de görmek mümkündür;
“ Kızgın ve keyifli
askerler olarak yola çıktık ve cephenin başladığı bölgeye gelince hayvanlaşmış
insanlara dönüştük.
Kalkıp oturuyorum.
Kendimi öyle yalnız hissediyorum ki! Şu ateş oyunları tehlikesiz olsalardı!
Tehlikeli birer
hayvan olduk. Bizim yaptığımız savaşmak değil, mahvolmamak için savunmak.
Fırlattığımız bombalar insanlara değil. Şu anda hiçbir şey bilmiyoruz bu
konuda.
Ölüm bizi elleri ve
miğferleriyle koruyor; ilk defa üç gündür ölümün suratını görüyor ve ilk defa
üç gündür ona karşı kendimizi savunuyoruz.
1918 yılının Ekim
ayında vurulup öldü. O gün bütün cephe öylesine sakin ve sessiz ki, ordu, ‘Batı
Cephesinde kayda değer bir şey yok’ demekle yetindi.”
Kafamızı kumdan
çıkartmak yetmiyor dostlar. Kumdan çıkan kafamıza, tarihin, sanatın,
politikanın, felsefenin, ahlakın da özgür iradesini çağırmak zorundayız. Büyük
uygarlıklar, büyük ülkeler; büyük kararları, buluşları ve büyük hukuku,
adaletiyle yaşarlar ve yaşatırlar…