BEN
CEPHEYE GİDİYORUM
Mustafa Kemal’i;
Kurtuluş Savaşını ne kadar anlatsak, yeterli olmayacak. Unutkan oluşumuzun, göç
ve göçmenlik kadermiş gibi kabul edişimizin son bulma, durma anı…
Cepheye gideceği
gece biraz alkolü arkadaşlarının yanına gelir; “Vakit geç oldu. Oturmayacağım,
gideceğim.” Der. Ama nereye? Elbet cepheye… Arkadaşları, yatacağını sanırlar.
Ona en yakın arkadaşı Kılıç Ali’yi, İhsan’ı ve Recep’i baş başa getirir ve
ellerini onların omuzlarına atar; “ Ben
cepheye gidiyorum. Düşmana taarruz edeceğim!” der.
Dehaların hesabına
kitabına kimsenin aklı ermez. Milletimizin tarihini, diğer milletlerle olan
ilişkileri yeterince merak etmediğimiz için; yükselen, düşen, çöken, yok olan
uygarlıkların kaderlerinin ne olduğunu da pek bilmeyiz. Siyah ile beyaz
arasında; kötü ile iyi arasında kaybolmuş bir milletin fertleri olduk.
25 Ağustos gecesi
böyle söyleyen Mustafa Kemal’i arkadaşları bile kuşkuyla bakmıştı. Oysa o daha
bir yıl önce şu lafı tarihe devretmişti; “ Memleketimizi çiğnemek için
topraklarımızı işgal eden Yunan ordusunu harem-i ismetimizde boğacağım!”
Bu laf; laf ola beri
gele söylenmemişti. Çok ciddi askeri, psikolojik hesaplar yapılmıştı.
“Ben cepheye gideceğim. Düşmana taarruz edeceğim.” Diyen
başkumandan dediği gibi o gece cepheye yol alır.
Sabah karşı
Kocatepe’de kurulmuş olan çadırındadır. 26 Ağustos sabahı saat 05.30’da
ordusuna taarruz emrini verir.
26 Ağustos günü,
herkes telaş içindedir. Ankara, merak, korku ve bir sürü karışık düşünceler
içinde bekleşen bir sürü fikir insanı, değişecek tarihin haberini kuşku içinde
bekliyordular.
28 Ağustos
1922-İnanılır kaynaklar haber verir; Topçu ateşiyle başlayan taarruz başarıya
doğru gidiyormuş.
30 Ağustos 1922-Düşmanın
birinci tümeni Dumlupınara sokulmadı. Engellendi. Küthaya yönünden güneye giden
yollarda kesilir. Düşman, Muratdağı’nın kuzeyinde ki Kızıltaş Deresi içinde
kalmaya mahkûm edilmiştir. Ve düşman derenin içinde kuşatılmıştır.
31 Ağustos
1922-Bütün ülke neşe ve heyecan içindedir. Kuşatılan düşman kuvvetleri,
başlarında Başkumandanları General Trikopis olduğu halde sıkışmıştır. Teslim
olacak birlik aramaktadırlar. Rastladıkları bir istihkâm subayımıza teslim olurlar.
Ülkede şenlik başlamıştır.
Birinci Dünya
Savaşında Kut-ül Amare Muharebesi’nde esir edilen İngiliz Generali Townshend,12
Haziran 1922’de Adana’ya gelmişti. Oradan İstanbul’a geçerken Konya’ya uğramış;
Batı cephesi karargâhından dönen Mustafa Kemal’le buluşmuştur.
Askeri, kültürel,sosyal;
hemen hemen her konuda konuşurlar. Townshend, ayrılırken; Mustafa Kemal’e son
sözlerini söyler; “ Ben sizi Napolyon’a benzetiyorum. Hayır! Tam değil… Belki
kesin kararlarınız,strateji dehanızla onunla rahatça mukayese edilebilirsiniz.
Ama sizde öyle başkalıklar var ki, şu anda kararımı verdim; Her büyükten bir
parça almış bir büyüksünüz!”
Hiçbir başarıyı
şahsının hesabına yazmayan Mustafa Kemal bu başarıyı yine milletine yansıtır:
“ Bu eser Türk milletinin hürriyet ve
istiklal fikrinin ölmez abidesidir. Bu eseri meydana getiren milletin bir
evladı olarak, bu ordunun Başkumandanı olduğumdan ilelebet mesut ve bahtiyarım.
“
Güven Serin