DEHŞETİN SON KERTESİNDEKİ
OLAYLAR
Yaşamı her daim
tastamam ister ve hayal ederiz… Kolayca, hiçbir acının sızının yanımıza
uğramadan mutlu olmanın gülünecek yazgısına teslim oluruz… Bazen şu sözcükleri
duyuyorum başına beklemediği kötü bir olay gelen kimselerden; “ Bize de mi
Allahım!”
Bu süreçleri tam
olarak nasıl izah ederiz bilinmez! Dinler ayrı, filozoflar ayrı izah yapmışlar
çoktan… Bilinen bir gerçek varsa; “ Aç tokun halinden anlamadığı” gibi, başına
bir şey gelmeyen de gelenin halinde anlamıyor…
21.yüzyıl
anlaşılmazlığın, yalnızlığın, çığlıkların bile sessizliğinin yüzyılı olacakmış
gibi geliyor bana…
Görevlerini en saf
ve en karşılıksız bir halde sanatçılar yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar…
Samuel Beckett bir
şiirinde; “ Çektiğim acılar, varlığımın inşasının irili ufaklı parçalarıdır.
Sadece düşünmek var etmez insanı. Duygularını, ruhunu ve hatta zekâsını
geliştiren asıl üreticiler acılardır. O halde VARIM! Çünkü acı çekiyorum…”
Dehşeti anlatan
olaylar bu dünyanın özünde var. Bilim insanlarının dünya oluşumuyla olan
bilgilerine baktığımızda birkaç milyar, belki daha da fazla, ateş topunun,
korkunç gazları ve ısılarının ne büyük cehennem ateşi ve dehşeti yarattığı
düşünülemez bile…
Susan Sontang için
dehşet sahnesi çok küçük yaşlarda, bir kitapçıya girip, bir dergideki Nazi
Kamplarında ölen insanların fotoğraflarını görünce ayrı bir dönemin
başlangıcını duyurdu. Dehşetin, sadece ayak sesleri olmaz! Görüntüleri, kokusu
ve iç paralayan çığlıkları da olur…
Bur korkunç sahneler,
dehşet sözcüğünün bile izah edemeyeceği anlar, sanatçılar yardımıyla başkalaşım
geçirirler. Belki de insanlığın buraya kadar gelmesinde, kötülüğün bu kadar kol
gezdiği “Tüm zamanlar” da, yine iyiliğinde kalabilmesi, insanların acıların
irili ufaklı parçaları sayesinde olmuştur…
Ünlü Yunanlı
Yönetmen Theo Angelepoulos’un çocukken; 1946 yılında izlediği Kirli Yüzlü Melek
filminden etkilenmesiyle; sinema o günden sonra onun hayatının bir parçası olur…
Theo’yu bu kadar etkileyen şey nedir acaba?
Filmin son
sahnesinde Kirli Yüzlü Melek denen kahraman; James Cagney idam cezasına
çarptırılmış ve elektrikli sandalyeye götürülürken “ Ölmek istemiyorum… Ölmek
istemiyorum…” yakarış sahnesi; gölgelerin içerisinde gerçekleştirilen ölüm sahnesi;
Theo ismindeki küçük çocuğu, dünya çapında sinema yönetmeni yapmaya kadar götürmüş,
her daim, insanların perişanlıklarını, düşlerini, göçlerini anlatan çok önemli
sanatsal işlere imzasını atmıştır.
Oysa filmin
kahramanı; Kirli Yüzlü Melek, ölüme bile korkmadan gitmeyi çoktan kafasına koymuştu.
Onu örnek olan binlerce serseri genç, onun yalvarmayacağını, kahramancı
öleceğine inanmıştı… İşte bu inancı yok etmek, toplumun serseri gençler olarak
toplumun dışına atılan o insanları kurtarmak isteyen birisi vardır; kasabanın
Rahibi! Kirli Yüzlü Melek; James Cagney veya filmdeki ismiyle; Rocky ile
ölümünden 10 dakika önce bir anlaşma yaptı. Yani ona; çocukluk arkadaşına yalvardı.
Bir kahraman gibi ölme! Niçin? Çünkü kurtarmak istediğim bütün gençler seni bir
kahraman olarak kabul ediyor. Sen öldükten sonra da senin gibi serserilik
yapmaya devam edecekler.
Ne yapayım o zaman?
Senin hatıranı küçümsemeleri gerek. Bir korkak gibi öl! Rocky, çocukluk
arkadaşı olan Rahibi kırmadı. Bir korkak gibi ölme rolü yaptı; “ Ölmek
istemiyorum…” Bu sesi işiten rahip, arkadaşı için bir damla gözyaşı döktü; bir acı,
bir dehşet ve kayıp yaşanırken, geride kalan binlerce çocuğunda kurtarılacağını
bilmenin değerli ıslaklıkları…
Susan Sontang Nazi
Kamplarında çekilen fotoğrafları gördükten sonra şu yazıları not düştü;
“ İnsanın, dehşetin son kertesideki olaylarının fotoğrafları,
çok hızlı biçimde içimi parçalamıştı. Gerçekten de ömrümü, bu fotoğrafları
görmeden önce, gördükten sonra diye ikiye ayırdım. (O fotoğrafları gördüğümde
on iki yaşındaydım.) ”
Kendi
gamsızlığı mızın sefasını çekmeye devam ederken, acaba bizler,”Bize düşen bir iş
var mı?” diye ne zaman ayağa kalkıp, çevremize; mahallemize, şehrimize ve
ülkemize dönüp esaslı bir şekilde TÜM duyularımızla birlikte bakacağız acaba?
Yapaylıktan ve unutkanlıktan uzak, hakiki bir gözyaşı, değerli bir hüzün,
parçalardan oluşan bir acının sanata dönüşmesi gibi…
Güven SERİN