ŞAN ve ŞEREF ÖLDÜ
Gelenek ve
görenekler hızla değişiyor, yaşam biçimleri, yaşama ait alışkanlıklar da öyle.
Bunca milyon yılı geride bırakan insan, bütün değişimlerden sonra yine de
insanı arıyor. Geleneğin, göreneğin, alışkanlığın içinde bulduğu bir parça
sevginin ve saygının olduğu yerleri özlüyor…
“Değişmeyen tek şey
değişimin kendisidir “ felsefesin yerden göğe kadar haklı sayılsa da, başka bir
düşünce üzerinde durmak istiyorum. İnsanın; toplumların özümseyerek, hazırlık yapıp,
önlem alarak değişmesini anlarım. Ama savrularak, yitip giderek, küçük
kıyametleri yaşayarak değişimi anlamak için akademik çalışmalar yapılmalı ve
ciddi önlemler alınmalı; savrulmadan geriye kalacak gençliğimizi kurtarmak
adına.
Çevremde; parklarda,
çay bahçelerinde ve yakınında olduğum insanlardan sıklıkla duyduğum bir
yakınma; dert yanma biçimi; “ Yakın tanıdığımın oğlunun-kızının düğünü-nişanı
olacak; o bize küçük altın takmıştı. Onlar taktığında çeyrek altın 200 TL idi.
Bende ancak 200 TL takabilirim.”
Görünen o ki; sosyal
ve ekonomik hayat; geleneği, göreneği zorluyor. Hatta her an kapının dışına def
edebilir… Bu söylemlerdeki insan davranışları içinde ciddi acıları, hüzünleri
de taşıyıp anlatıyor. Durumu kötü olanlar; davetli olduğu düğüne-nişana bile
gitmemenin çaresini arıyor, bir hastalık; mazeret üretiyorlar…
Bu davranışların,
sosyal çürümenin, gelenekleri ezip yok etmenin biraz üzerine eğilmiş olsak,
şunu göreceğiz. Bizler, yani büyük çoğunluk; geleneği de, göreneği de yanlış
anlamış ve yanlış uygulamışız…
Yapılan düğünler,
nişanlar; kısacası mutluluk törenleri; eşin, dostun, hısım-akrabanın;
konu-komşunun bir arada olması ve mutluluğu paylaşmasıydı. Ve imkânı olan,
kendi imkânları ölçüsünde getirebileceğini getirmesi üzerine başlamış olan bu görenek,
en sonunda boy gösterisine; kısasa kısas; “ Ben ne taktıysam benim düğünüme
gelenler de aynısını takacak! “ anlayışına-baskısına dönüşmüştür.
Düşünsenize,
oğlunuzun, kızınızın düğününe çok zengin birisi, bir ülkenin kralı ve kraliçesi
geldi. Zenginliklerine yakışır paha biçilemez bir elmas taktılar. Sizin
aynısından takamayacaklarını bile bile, sizin mutluluğunuza ortak olmanın yanında,
destek olmaktır kral ve kraliçenin amacı. Siz, aynısını isteseniz de onun oğluna,
kızına yapamayacağını bilmesine rağmen; zorlamaya başladınız an; geleneği,
göreneği de yıkmaya, çürütmeye başlamış oluyoruz.
Bir yakınımın oğlu,
fabrikatör kızıyla evlenmişti. Onlarla eşit görünsün diye bir sürü mal-mülk
sattılar; sırf; eşe-dosta ve dünürlerine denk olsunlar diye. Ve bu yakınım
sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu bu yarışın, sosyal trajedinin içerisindeysen;
“ Oyun böyle oynanır; ne yapacaksın; satıp-savıp insan içine çıkmalıyız.”
Hâlbuki fabrikatör
ikinci kuşaktı. İnsan halinden anlayacak birisi. Üstelik tanıdığımın memur olduğunu,
ne kadar emekli maaş aldığını da pekâlâ biliyorlardı. Sonuç ne oldu? Oyun bir
süre sonra bozuldu; o kadar denk düğün yapalım, para harcayalım demelerine
rağmen; birkaç yıl süren evlilik; kötü bir sonla bitti…
Kusuru her daim
geleneklerde-göreneklerde aramayı bırakmanın zamanı geldi. Tamam, değişim zaten
kaçınılmazdır. Fakat meşhur o sözü hatırlatmak isterim; Mevlana Celalettin
Rumi’ye ait; “ Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol! “ Bu sözleri
yaşama; eyleme, pratiğe geçirdiğimiz an,
yoksulluk, yetmezlik de kendi kendine geri çekilmiş olacaktır…
Zoraki yaşam hiçbir
zaman kültüre-huzura dönüşmüyor. Zorlanarak yapılan her işte olduğu gibi; “
Zorla koyunlara getirilen köpek kurt getiriyor.” Ve her daim yükseklerde aranan
mutluluk ve huzur; asla böyle olmadı, olamaz da. İnsanın yüceliği, basitlikte,
sadelikte gizlidir.
Bu anlatılanları
daha iyi anlamak için size Şekspir’in ( W. Şhakespeare ) önemli bir kahramanı;
Macbeth’in haykırışıyla veda edeceğim;
“ Bundan bir saat
önce ölüp gitseydim, mutlu bir hayat sürmüş olurdum. Çünkü bundan sonra benim için,
her şey boş artık bu yalan dünyada. Her şey bir oyuncak sadece; şan ve şeref
öldü…”
İhtirasları, korkunç
ve aşırıya kaçan bir insanın; insanlık dramıdır Macbeth’in düştüğü durumu. Bir
dehanın-SANATÇININ sonsuzun kapısını aralama becerisi-ustalığı eseridir de aynı
zamanda…
Güven SERİN