Kamera; Yunus Ganoslar
Bir masal diyarı; uygarlığa çok yakın ve bir o kadar
uzak...
ÇOBAN HAVASI
Sosyologlar, toplum bilimcileri, psikiyatrisiler pratik
yaşam adına, insanın kökü, özü şekillendiği olduğu gibi göründüğü yerlerde
eşelenmeliler. Nasıl ki arkeologlar, mağaralarda, vadilerde neredeyse
yüzyıllardır bir damla bilgi, nesle için kazıyor, anlamaya çalışıyorlarsa;
toplum bilimcileri, halkına faydalı olmak isteyen idareciler, sanatçılar da
köylerde, mezralarda eşelemeliler; bir damlanın önemini bilerek…
Bir damla, bir yudum,
bir avuç deyip yabana atmayın sakın! Mısır’dan dönen arkadaşım oradaki içme
sularının kuyulardan sağlandığını, bir haftalık ziyaretin sonucunda ülkemizde
içtiğimiz tatlı sulara nasıl da özlem duyduğunu; büyük bir susamışlıkla
anlattı. Yokluğun yaşama olan faydası böyledir dostlarım; kuyu suyu, dere suyu,
göl suyu; en acı, en kirli sular bile yaşama akmak ister; yaşam içinde yokluk,
yoksulluk veya muhtaçlık içinde olan canlılara.
Çoban havası da öyle…
İyi bir çobanın anlatacağı çok şey vardır. Koyunlardan, köpeklerden,
kurtlardan, kuzulardan, dağlardan, vadilerden, yaylalardan öte… Nice masallar
bilir gerçeğe yakın. Nice gerçekler; masal gibi…
Şair kendi çoban
havasını hiçbir zaman uslanmayan afacan bir çocuk bakışında anlatır;
Uslu bir hayvan şu ağaç
Kolay değil böyle
Yaprak bir
kulübeye bağlı
Gökyüzünün kırıntılarıyla yaşamak…
Bayram nedeniyle
uğradığım, geçtiğim köylerde de çobanlar yaşıyor, her ne kadar tükenseler de;
kepenekleri, özel yetiştirdikleri köpekleri, sürülerini en iyi besleyecekleri
en iyi otlakları onlar da bilinler yitik de olsa halen “ ilaç “ için, tesadüfen
bulunanlar var.
Galip Bey; böyle
insanlardan birisi… Çobanlığıyla övünenlerden… Çobanlık yaparak dört kız, iki
erkek büyütmenin erdemiyle, şimdi sosyal bir güvencesi bile olmadan huzur
içinde yaşama muazzam bir mizah katarak yaşayanlardan…
Kurban Bayramı
nedeniyle et pişirme ve eti saklama yöntemlerini tanıdan bir et aşığı; uzmanı;
“ her işin başı sevgi” diyor. En iyi proteinin çiğ ette olduğunu; taze çiğ etin
biraz tuz, pul biber ve kekikle dayanılmaz bir şey olduğunu hiç et yemeyecek
olanların bile ağzını sulandırarak anlattı.
Ben çoban Galip
diyerek söze başlayan adam da böyle bir sevgiyle beslenmiş hayatının akışı
içinde. Derenin, vadinin, tepenin, ormanın hakkını vererek… Görünen o ki,
bilinen manada nesnelerden, pafta, parsellerden; yani bilinen manada, mal ve
mülkten de mümkün mertebe uzak durarak…
Kim bilir kaç kişi
ardından “enayi” dedi. Bugün geldiği nokta; bulunduğu durum ise, nice bey
efendinin, hanım efendinin, unvanı, rütbesi yüksek olan insanın aradığı bir
avuç huzur ve hürriyet…
İnsanın büyük koşusu;
bir avuç huzur, hürriyet; yani sağlık ve heyecanken, niçin bunca ömür feda
edildikten sonra “ ben nerede yanlış yaptım?” denir…
Yaşamın o güzel,
sıhhatli ritmi için ne çok ne az olan o muhteşem yetinme inceliğini,
nezaketini, erdemini yakalayamayız…
Çoban Galip’ten
dinlediğim hikâyeler, sevgiyle büyütülen çocukların anne ve babaya geri dönen
bütün anne ve babaların istediği o esas zenginlik; gerçek sevgi, saygı ve
gönüllü yardımlar…
Sözün başında
söylediğim gibi köyler gerçek hazinelerdir sosyolojinin insana akacak
zenginlikleri adına. Ben çobanım diyen kendi geçmişini, yaptığı işi ne
gereğinden fazla överek, ne de yerin yedi kat dibine batırarak seslenen Galip
Beyin sözüne, sesine ve ruhuna yansıyan Nasrettin Hoca gerçeği karşısında
şaşkına döndüm.
Bir başka şaşkınlığım
ise aynı gün içinde çok önceden beri tanıdığım Çoban Galip’in tam tersi yaşayan
köylünün AĞA olarak bildiği, mal-mülk zengini birisiydi. Genetik yapısının
sağlamlığı Türkiye’deki ölüm yaşını çoktan geçtiğini biliyorum. Bildiğim ve
ondan dinlediğim bir başka ülke gerçeği var; çocuklarıyla, torunlarıyla yine
aynı büyük sevdadan; mal-mülk yüzünden kavgalı ve her an kavganın daha da
büyüyeceğinin işaretlerini vermesi…
Köyler bir hazine
gibidir; kimyacı gibi insanlığa akacak bir deneyin çalışmasına yıllarca gönül
vermenize gerek yoktur. Yıllara varan yaşam biçimlerinin en açık, en sadesi tam
da karşınızda durur. Birkaç gün; birkaç hafta, bir ömür anla nacak veya bazen
bir ömür bile yetmeyecek olan yaşam güzelliklerini, çirkinliklerini anlayıp;
anlamayanlara aktaracak duruma gelirsiniz.
Birisi yetmezlik
içinde şifanın en hakikisini sevgide, mizahta; diğer yaşamlara verilen önemde
bulmuşken. Diğeri en bolluk, en kurnazlık ve siyasi üstünlüğe rağmen, tam da
yaşamın en güzel anlarında kendi kanından, canından olanlarla savaşa
hazırlanır.
Seçim sizin dostlar;
şairin dediği gibi; “ uslu bir hayvan şu ağaç/ Kolay değil böyle/ Yaprak bir
kulübeye bağlı/ Gökyüzünün kırıntılarıyla yaşamak.”
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder