Sayfalar

6 Ekim 2015 Salı

ÇOBAN HAVASI


Kamera; Yunus  Ganoslar 
Bir masal diyarı; uygarlığa çok yakın ve bir o kadar
uzak...


ÇOBAN HAVASI

Sosyologlar, toplum bilimcileri, psikiyatrisiler pratik yaşam adına, insanın kökü, özü şekillendiği olduğu gibi göründüğü yerlerde eşelenmeliler. Nasıl ki arkeologlar, mağaralarda, vadilerde neredeyse yüzyıllardır bir damla bilgi, nesle için kazıyor, anlamaya çalışıyorlarsa; toplum bilimcileri, halkına faydalı olmak isteyen idareciler, sanatçılar da köylerde, mezralarda eşelemeliler; bir damlanın önemini bilerek…

 Bir damla, bir yudum, bir avuç deyip yabana atmayın sakın! Mısır’dan dönen arkadaşım oradaki içme sularının kuyulardan sağlandığını, bir haftalık ziyaretin sonucunda ülkemizde içtiğimiz tatlı sulara nasıl da özlem duyduğunu; büyük bir susamışlıkla anlattı. Yokluğun yaşama olan faydası böyledir dostlarım; kuyu suyu, dere suyu, göl suyu; en acı, en kirli sular bile yaşama akmak ister; yaşam içinde yokluk, yoksulluk veya muhtaçlık içinde olan canlılara.

 Çoban havası da öyle… İyi bir çobanın anlatacağı çok şey vardır. Koyunlardan, köpeklerden, kurtlardan, kuzulardan, dağlardan, vadilerden, yaylalardan öte… Nice masallar bilir gerçeğe yakın. Nice gerçekler; masal gibi…

  Şair kendi çoban havasını hiçbir zaman uslanmayan afacan bir çocuk bakışında anlatır;

Uslu bir hayvan şu ağaç
Kolay değil böyle

    Yaprak bir kulübeye bağlı
Gökyüzünün kırıntılarıyla yaşamak…

  Bayram nedeniyle uğradığım, geçtiğim köylerde de çobanlar yaşıyor, her ne kadar tükenseler de; kepenekleri, özel yetiştirdikleri köpekleri, sürülerini en iyi besleyecekleri en iyi otlakları onlar da bilinler yitik de olsa halen “ ilaç “ için, tesadüfen bulunanlar var.

 Galip Bey; böyle insanlardan birisi… Çobanlığıyla övünenlerden… Çobanlık yaparak dört kız, iki erkek büyütmenin erdemiyle, şimdi sosyal bir güvencesi bile olmadan huzur içinde yaşama muazzam bir mizah katarak yaşayanlardan…

 Kurban Bayramı nedeniyle et pişirme ve eti saklama yöntemlerini tanıdan bir et aşığı; uzmanı; “ her işin başı sevgi” diyor. En iyi proteinin çiğ ette olduğunu; taze çiğ etin biraz tuz, pul biber ve kekikle dayanılmaz bir şey olduğunu hiç et yemeyecek olanların bile ağzını sulandırarak anlattı.

 Ben çoban Galip diyerek söze başlayan adam da böyle bir sevgiyle beslenmiş hayatının akışı içinde. Derenin, vadinin, tepenin, ormanın hakkını vererek… Görünen o ki, bilinen manada nesnelerden, pafta, parsellerden; yani bilinen manada, mal ve mülkten de mümkün mertebe uzak durarak…

 Kim bilir kaç kişi ardından “enayi” dedi. Bugün geldiği nokta; bulunduğu durum ise, nice bey efendinin, hanım efendinin, unvanı, rütbesi yüksek olan insanın aradığı bir avuç huzur ve hürriyet…

 İnsanın büyük koşusu; bir avuç huzur, hürriyet; yani sağlık ve heyecanken, niçin bunca ömür feda edildikten sonra “ ben nerede yanlış yaptım?” denir…

 Yaşamın o güzel, sıhhatli ritmi için ne çok ne az olan o muhteşem yetinme inceliğini, nezaketini, erdemini yakalayamayız…

 Çoban Galip’ten dinlediğim hikâyeler, sevgiyle büyütülen çocukların anne ve babaya geri dönen bütün anne ve babaların istediği o esas zenginlik; gerçek sevgi, saygı ve gönüllü yardımlar…

 Sözün başında söylediğim gibi köyler gerçek hazinelerdir sosyolojinin insana akacak zenginlikleri adına. Ben çobanım diyen kendi geçmişini, yaptığı işi ne gereğinden fazla överek, ne de yerin yedi kat dibine batırarak seslenen Galip Beyin sözüne, sesine ve ruhuna yansıyan Nasrettin Hoca gerçeği karşısında şaşkına döndüm.

 Bir başka şaşkınlığım ise aynı gün içinde çok önceden beri tanıdığım Çoban Galip’in tam tersi yaşayan köylünün AĞA olarak bildiği, mal-mülk zengini birisiydi. Genetik yapısının sağlamlığı Türkiye’deki ölüm yaşını çoktan geçtiğini biliyorum. Bildiğim ve ondan dinlediğim bir başka ülke gerçeği var; çocuklarıyla, torunlarıyla yine aynı büyük sevdadan; mal-mülk yüzünden kavgalı ve her an kavganın daha da büyüyeceğinin işaretlerini vermesi…

 Köyler bir hazine gibidir; kimyacı gibi insanlığa akacak bir deneyin çalışmasına yıllarca gönül vermenize gerek yoktur. Yıllara varan yaşam biçimlerinin en açık, en sadesi tam da karşınızda durur. Birkaç gün; birkaç hafta, bir ömür anla nacak veya bazen bir ömür bile yetmeyecek olan yaşam güzelliklerini, çirkinliklerini anlayıp; anlamayanlara aktaracak duruma gelirsiniz.

  Birisi yetmezlik içinde şifanın en hakikisini sevgide, mizahta; diğer yaşamlara verilen önemde bulmuşken. Diğeri en bolluk, en kurnazlık ve siyasi üstünlüğe rağmen, tam da yaşamın en güzel anlarında kendi kanından, canından olanlarla savaşa hazırlanır.

 Seçim sizin dostlar; şairin dediği gibi; “ uslu bir hayvan şu ağaç/ Kolay değil böyle/ Yaprak bir kulübeye bağlı/ Gökyüzünün kırıntılarıyla yaşamak.”

Güven Serin 




   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder