22 Aralık 2014 Pazartesi

İÇSEL KAYNAKLARIMIZ

Salvador Dali-Mimar Sinan Üniversitesi

İÇSEL KAYNAKLARIMIZ

 İnsan manzaralarını tabiatın yüce gösterilerinden ayırmadan izlemeye bayılıyorum. Aynı manzaranın içinde, tam da merkezinde olmanın farkına vararak…

  Birçok kurumda, iş yerinde rastladığım bir şey var; sürü halinde dolaşmayı seviyoruz. Bir fatura ödemeye giderken, birine danışacağımız, soracağımız bir konu hakkında bilgi almaya giderken; sürekli birilerine muhtaç kalıyoruz. Hatta bu muhtaçlık öyle ileri gidiyor ki, yanımızda getirdiğimiz kişiler, bizden önce söz alıp; bizim soracağımızı, bizmiş gibi, bizi yut-muşçasına konunun içine dalıyor.

  Ne eğlenceli değil mi dostlar! Bir yere gitmeye kalksak, ilk önce bir tanıdık var mıdır diye kır yere telefon açıyoruz. Niçin korkuyoruz? Neden güvenmiyoruz kendimize. İçsel kaynaklarımızın yeterli olmadığından olabilir mi? O kaynakları doldurmadığımız için; sürekli korku, endişe, panik yaşamak yüksek nevrozlara davetiye sayılıyor olmasın?

  İki gün önce Tekirdağ Gençlik İl Müdürlüğünün yüzme havuzuna kayıt yaptırdım. Bu güzel ve birçok olanağı olan tesisin şehrimizde olmasından dolayı keyif de aldım. İçinde bulunan olimpik havuzu, saunası, fitness salonu; insan bedeniyle ruhuna katkı sağlamakta tartışılmaz derece önemliler.

  50 dakikalık yüzme gayretleri, su oyunları sevişmek bittikten sonra sauna bölümüne geçtim. Ahşap kaplanmış, küçük, sıcak kaplıcaya… En fazla on kişiyi alacak, çok önemli bir yer. Orada da, yukarıda söz ettiğim sürü gösterisini görünce, sıcak esintiye, kaplıca huzuruna karışan, büzüşük gülümsemeyi yapamadan edemedim. Üç kafadar gelmişler. Aynen kahvede oldukları gibi sohbetlerine devam ediyorlar.

  Hâlbuki o güzel yeri, sessizliğin, sıcak buharın insana damlayacak şifalarını içe çekmek yerine, neredeyse enerjilerini tüketen, nerede olduklarını unutmuş, sosyalliğe aç canlı görüntüsünde ama bir türlü insanlıkla barışık olmayan ayrılmış tarafların rüzgârlarına kapılıp gidiyoruz…

  Rollo May’ın hatırlatmalarının bazılarını paylaşmak istiyorum;

  “ Kişinin çevresiyle uyumunu yitirme korkusunun en uç noktası psikozudur. Psikozun eşiğine gelen insanlar çoğunlukla başkalarıyla iletişime geçme ihtiyacı hissederler.”

  Doktorumuz, bu iletişime geçme ihtiyacını akılcı bulsa da, can alıcı açıklamasına devam ediyor;

  “ Kişinin uyum sağlama yöntemleri tehdit altına girdiğinde ve çevresinde başka insanlar olmadığında o kişi kendi İÇSEL KAYNAKLARINA ve İSÇEL GÜCÜNE başvurmak zorundandır ve işte modern insanların geliştirmeyi ES geçtikleri şey budur. Bu yüzden yalnızlık çoğu insan için hayal mahsulü değil başlı başına gerçek bir tehdittir.”

 Dostlarım, akıl ile hisleri iyi tartmış, onların ahengi ile yaşamdan kopmamış insanlar iyi bilir; insan, binlerce insanın içinde de yalnızlığa düşer. İçim doldurulmamış, akıl ve hislerin ahengi, zanaatı ve sanatıyla buluşmamış birliktelikler bir ağacı yiyip bitiren kurt gibi insanı da yer bitirir.

 Rollo May’ın da üzerinde durduğu gibi;

  “ Sosyal kabul görmek, yalnızlığı geçici olarak yok etmek, yutulmak için girdiği gruplarda, yalnızlığı, bir süreliğine unutmuştur. Fakat bunun bedeli başlı başına benlik olarak varlığından vazgeçmektir.

  Onu uzun vadede yalnızlıktan yapıcı bir şekilde kurtarabilecek tek şeyi, yani kendi içsel kaynaklarını, gücünü ve yönelim duygusunu geliştirerek başkalarıyla ilişkilerini bu temel üzerine oturtmayı reddeder. “

  Rollo May’ın insan üzerinde yaptığı incelemeler ve ortaya çıkan sonuç, ne kadar “birbirlerine yaslansalar” da bu “doldurulmuş insanlar” eninde sonunda daha da yalnızlaşmaya mahkûm olacaklarını anlatıyor. Daha da derin, daha da keskin bir uyarıyı, belki de yol yakınken, kendi içsel kaynaklarını fark edeceklere sesleniyor;

  “ Ne de olsa içi boş insanlar sevmeyi öğrenmelerini sağlayan bir temelden mahrumdurlar.”

 Güven Serin 
  

Hiç yorum yok: