Kamera , Güven
Dostum Yunus köpeklerle vakit geçiriyor;
kedinin onları izleyişine bakar mısınız lütfen ;
coşkulu bir hanımefendi bakışı...
NANE LİMON KABUĞU
Gün, kendi ilahi yükselişini yapıyordu. Puslu
bir sabahtan sonra baharı hatırlatan doğal kokular, kırlardan şehrin
sokaklarına kadar uzanıyor. Karabaş ve Pamuk (sokağımızın köpekleri) ısınan
günün sıcak taşlarına uzanmışlardı. Hayvanların öze nesi haylazlığı; beslenme,
üreme ve bir yudum ekmeğin hatırana vefanın büyük gösterisi adına bekçilik
yapmaktalar.
Sokağa giren de,
çıkan da Karabaşın onayını almak zorunda. Çok ilginç bir köpek; telaşa düşmüş,
korkan, kaçan kim olursa olsun o kişiyi delice sınamadan bırakmıyor. Uygun
bulmadıklarına hırlayarak, havlayarak korku veriyor; köpek kültürünü bilenle
bilmeyen Karabaşın testinden sonra ya sokaktan hiç geçmiyor, ya da oldukça
temkinli geçiyor.
Üç kız öğrence
Karabaşın sokağından; yani bizim sokaktan yukarı çıkıyorlardı. Karabaşın
besili, büyük gövdesi onları tedirgin etti. Hayvan, içgüdüleriyle bu
tedirginliği derhal işlerin yolunda gitmediği algısına çevirdi. Ve kızları bir
bir sınamaya başladı; hepsi etrafımda dönmeye, sesler çıkartıp hayvanı daha da
huylandırma ya başladı. Karabaş için eğlence başlamıştı; inanılmaz eğleniyordu;
bir de tebessüm etse, kızlar da eğlenecek, oldukça ciddi bir eğlence-sınama
biçimi var.
Kızların kimi
besmele çekiyor, kimi , “ne olur sen tut öyle geçelim” diyor. Karabaş bu,
tutulmayı de pek sevmez; ama ben onu oyalarken, nasıl olduysa kızlardan birisi,
sokağın yukarısına doğru ilerledi. Karabaş ile mesafeyi oldukça açtığını
anladıktan sonra koşmaya başladı. Koşan kızı gören hayvan; tam bir görev bilinciyle
ileriye atıldı. Kız çocuğu, yakın mesafe koşucusu gibi, son sürat köşeyi dönüp
diğer sokaklarda kayboldu.
Kız çocuğu ile
hayvanın kovalama yarışı, tam bir kahkaha tufanına neden oldu. Orada kalan
kızlar, arkadaşlarının kaçışına, kendi trajikomik hallerine öyle bir güldüler
ki, savunma telaşıyla Karabaşı idare etmeye, onun yapmayacağını bile bile;
Karabaş, Karabaş diye seslenen ben de kahkahanın o muhteşem serpintilerine
bıraktım kendimi.
Sonunda, diğer
kızların dua okumaları, besmele çekmeleri, Karabaşı oyalayarak kurtardık.
Aslında hayvan sadece sınıyor; ısırmak gibi bir niyeti yok; az bir selam, biraz
okşanma, yani biraz önemsenme peşinde. Çünkü yeterince ihmal edilmiş,
hırpalanmış, zahmet çekmiş. Şimdi son günlerini geçirdiği sokakta seviliyor,
besleniyor, okşanıyor ve onun yaptığı tek şey de, bunların karşılığında
sokağını denetliyor.
Sokaktan ayrılırken
bile gülüyordum; aklıma gelen Barış şarkısını mırıldanarak gülüyordum;
Eski adamlar doğruyu söylermiş
Bir çiçekle bahar olmaz
Kişi kendini bilip sağa sola sormalı
Can pazarı bu oyun olmaz
Zürafanın düşkünü beyaz giyer kış günü
Sonunda şifayı kapıp şaşınca
Bana gel beni dinle iyi yaz
Defteri kalemi al iyi yaz
Nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
Ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği, biraz da çörek otu
Katasın aman
Ha ha ha ha biraz tarçın bir tutam zencefil aman
Ha ha ha ha bir derde deva geliyor biraz daha sabret
Güzelim
Ha ha ha ha hapşu
Çok yaşa
Sende gör
Rahat ve iyi yaşa.
Anlaşılan o ki,
doğanın bir parçası olan halkım, daha kırk yıl önce her evdeki kilerler bir ay
misafir ağırlayacak kadar dolu ve hayvanların dilinden anlayan, rüzgarın
türküsünün ne manaya geldiğini bilen halkım; şimdi beton ormanları arasına
sıkışmış durumda; köpekten, kediden, kumru kuşundan bile kaçarak, korkarak
yaşayan çocuklar; bir el atmasını, bir küçük kırıntı ile bin kez vefa bakışı
alacağının farkına varmadan yol alıyorlar; ha ha ha ha; ne büyük ayıp…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder