14 Haziran 2024 Cuma

NE DEDİM SANA MARİ KIZ

 

İNTERNET

                         NE DEDİM SANA MARİ KIZ, DARILDIN BANA

 ( Bayramınız Kutlu Olsun )

   Kadim milletlerin destansı dönüşümleri, hüzün ve sevinçleri vardır. Yakın tarihine inersek, hiç abartısız sadece olduğu gibi dinler, izler, öğrenirsek, Gelibolu ve Kurtuluş Savaşlarının hangi milletin, hangi beceri ve inançlarıyla yeryüzüne çıktığını bir parça anlamış oluruz…

  Dedik ya kadim milletlerin öyküleri, okyanuslar gibidir; uçsuz bucaksız ve çok derin… Ne abartılmaya, ne da yok edilmeye çalışılmalıdır. Edilemez de! Çünkü tarihin imbiğinden, zaman nehirleri ve gezegenin bin bir türlü fırtınaları içinden çıkıp da bugünlere süzülerek gelmişlerdir…

  Zengin, gösterişli antik kentleri gezen insanlarda geçmişe dönük bakışlarda çok farklı duygu çeşitleri oluşur. Böyle güzel zanaatların, sanatların, mimari ve şehirlerin bugün olmayışı adına da yorumlar yapılarak, antik şehirlerin huzurlu sükûneti içinde bolca fotoğraf, video çekilip, sanki başka dünyalara gitmiş de kendi dünyamıza dönmek için bilgi ve görgü toplar halde sarhoş gibi dolaşırız…

  İçinde dolaşıp onur duyup çok etkilendiğimiz antik dünyaların hissiyatı gibi türkülere sinmiş insan öyküleri öteden beri dönüştürür, düşündürür beni…

  Türkülerin, on beş sözcükten, beş on cümleden oluştuğunu düşünüp dinlesek de içinde sıkıştırılmış insan öyküleri ise yüzyıllar öteye; sağa sola, ileri geri uzanır. Balkan Türküleri de, Kafkas, Anadolu Türküleri de öyle; iyi bir ressamın aradığı bütün renk tonları onların türkü ruhlarına kazınmıştır…

  Antik şehirleri ve türküleri niçin bu kadar seviyorum acaba? Anlatayım o zaman. Sanıyorum zamanın ruhu, antik şehirleri yıkayıp temizlediği, pırıl pırıl yaptığı gibi türkülerimizi de aynı hissiyat içinde temizleyip, saf, duru bir pınar haline getirmiş olduğu için olabilir…

  Balkan türkülerimizden sadece birisini buraya taşımak isterim. Bir ayrılık, bir dargınlık öyküsünü işler ve anlatır. Ama öyle bir sesleniş içinde işler ki hüznünü; sanırsınız ki meleklerle birlikte kötülüğün bütün değerlerinden uzaklaşıp sadece tatlı bir sitem, yaz meltemi gibi bir esinti;

“Hokka hokka lokumları yedirdim sana mori mari kız

  Ne dedim sana mari kız,ne yaptım sana

  Ne yaptım sana,mari sana sana darıldın bana…”

  Birkaç sözcüğün yüce erdemini, kapanmış en kalın, en güçlü kapıları, yürekleri aralama gücü, bütün şiddet ve hilebaz dillerden, davranışlardan daha yüce görünmüyor mu?

  Kavgadan, dargınlıklardan, sürekli şiddet dili besleyip büyütme yüzünden çok çeken insanlık destanları, masalları, türküleriyle o karanlık çağlardan, korkunç savaşlardan sıyrılıp düze çıkıp, kendini anlatan öykülerin türkülerini, şehirlerini yaşatabilmiş, bugüne ulaştırmışlardır.

   Bir bayram daha geldi geliyor, geçti geçiyor… Büyüklerimiz; “ Sağ olan, daha ne bayramlar görecek” derken, o zamandan geleceğe uzanmayı birkaç sözcükle zamanlar arası gezintiyi çok iyi bilirdi. Tıpkı, antik şehirler ve türkülerimiz gibi;

 “ Ne dedim sana mari kız, ne yaptım sana

  Ne yaptım mari sana sana, darıldın bana…”

  Dargınlıkları bitirmek, evrensel hissiyatın zenginliğine ulaşmak için hiçbir şart ve koşula ihtiyacımız yoktur. Ne bayram, ne de birisi istedi diye…

    Sadece antik şehirlerin ve türkülerin anlattığı;  o zarif, o masum ve saf öykülere, seslenişlere biraz yaklaşın ve el uzatın; o kadar…

 Güven SERİN 

 

 

 

 

 

 


Hiç yorum yok: