GANOSLAR: GANİ GANİ RÜZGÂR ve SİS
Yunus Usta ( Çakır ) ile başlamış olan Ganoslar Yolculuğu, neredeyse yirmi yıla yaklaşıyor. Yine, ilk gece kampı kurduğumuz, ilk Ganoslar gecesine dâhil oluşumuzun rüzgâr alan tepelerindeydik.
Ganoslara ilgi ve merakımın başlaması rahmet ile andığım Yeniköylü Selahattin Ayten sayesinde oldu. Yeniköy, Mermer, Naip ve Tekirdağ arasında minibüsçülük yapıyor, aynı zamanda Ganoslar Diyarında keçi besliyordu.
Selahattin Ayten ile yıllar önce başlayan sohbet ve her daim gülümseyen yüzüyle anlatmış olduğu Ganos kırları; meşelikleri, ardıçları, ıhlamurları ve eksik olmayan rüzgârları öyle bir ilgimi çekti, merakımı arttırdı ki bir daha geri dönüş olmadı.
Ganoslarla başlayan yolculuklarım, Istranca, Baba Dağı, Toroslar, Musa, Olimpos ve birçok dağa, tepeye, vadiye doğru aktı durdu… Ganoslar(Işıklar) ve Istranca(Yıldız) kamp ve yürüyüşleri bölümünde her daim Yunus Usta bu serüvenlerin içinde, hatta başrol oyuncusu oldu. En önde yürümenin yanında en büyük fedakârlıkları her daim kamp ateşini yakma, hüner gösterilerinin yemekle devam etmesinde de öncü olan odur…
4 Aralık gününün şafak vaktinde de tıpkı
yıllar önce başladığımız ve eksilmeyen heyecan içinde Tekirdağ Süleymanpaşa
insanlarının uyudukları vakitte şehrin ışıklarından çıkıp gecenin karanlığı
içinde, yaklaşık
Gece ve sise eklenen rüzgâr, Kumbağ Yeniköy arasıdaki ormanların, dağların, tepelerin olduğu yerlere kattığı masalımsı görüntüler, mitolojik öyküler ve melodiler, sadece ve sadece şafak vaktine ve dağlara saygı, sevgi gösterilerek anlaşılabilinir…
Gece ve yoğun sisin içinde bizi güvenli bir şekilde getiren fedakâr aracı Yeniköy Harmanlar Mevkii olarak bilinen yere park ettik. Hiç vakit kaybetmeden; gecenin, rüzgârın ve sislerin içine gerip Yeniköy’ün Kuzey’inden tırmanışa geçtik. Keçi patikaları kaybolmaya başlamış. Hayvan ve insan azalınca, ormanlara, dağlara ve kırlara da baskı azalınca, tabiat neredeyse coşmuş…
Yoğun sis, pus etkisi sağanak yağan yağmur gibi ıslatıyordu her atılan adımların ayaklarını. Küçük bir lambanın ışığında, insan boyunu geçmeyen ardıç ağaçları, balta girmemiş ormanlar gibi büyüyor, ünlerine ün, şanlarına şan katıyorlardı.
Gecenin, rüzgârın ve sislerin ardından yüzeye çıkan gün, güneşin olmaması nedeniyle masalımsı görüntüleri sürdürüyordu. Sadece görüş mesafemiz artmış, önümüzü aydınlatan lamba söndürülmüştü.
Yörede bulunan bir türlü önemi anlaşılmamış büyükçe bir alanın tellerle çevrilmesi, telleri sert ve yoğun rüzgârlara sağlamca dayansın diye dikilen metal direkler, bir başka göreve soyunmuşlardı. Metal direklerin teller için açılmış küçük deliklerinden içeriye dolan rüzgâr, mitleri aratmayan melodileri etrafa yayıyordu.
Rüzgâr hiç dinmediği gibi, sis de bilim kurgu filmleri ve mitler gibi peşimizi hiç bırakmadı. Tıpkı, metal tel direklerinden yayılan mitolojik zamanlardaki melodik sesler, denizcileri ve Odisseus’u kandırmaya çalışan güzel sesli şarkılar söyleyen Sirenler gibiydi…
Bir kez daha anladık, gördük ve inandık ki, dağlar; Ganoslar, koşulsuz olanı seviyor. Öykülere, serüvenlere, destanlara inanan, doğayı seven insanlara her daim sürprizleri olacağını 17 yıl sonra dahi gösteriyor; gizemli tabiat, dünya ve evren…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder