19 Ekim 2016 Çarşamba

ULİS'İN ÇAĞRISI


Theo Angelopoulos alışılmışın dışına çıkar;
suskunun perdesini kaldırmak ister;
her zamanki gibi...



Theo;sanata adanmış sanatçı...


                                             ULİS’İN ÇAĞRISI


  Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un önemli bir filmi; Ulis’in Bakışı… Film hakkında ilk öne çıkan şey; Yunan Mitolojisinden haberdar olmak…

  Truva deyince herkes bilir; Çanakkale’de bir yer olduğunu… Truva Savaşını duymayan; Truva filmini pek çok insan seyretmiştir de.

 Bu savaşta birçok kahraman öne çıkar; güzel Helen’i kaçıran Paris ve onun ağabeyi Hektor; teke tek savaşta bir başka kahraman Akhileus tarafından yani Aşil tarafından öldürülün; ölümü, bütün kahramanlara duyulan özlemin aşkına herkes tarafından gözyaşıyla onurlandırılan Hektor…

 Angelopoulos Ulis’in Bakışıyla derinliklere dalıyor dalmasına ama, insanın yüzeydeki çırpınışını, sinema sanatıyla anlayıp anlatmak ve bu çırpınışa son vermek istiyor.

 Bu yüzden Ulis; yani Odiseus; bir başka Truva kahramanı seçiliyor. Truva Savaşına katılmadan önce İthake kralı seçilen Ulis… Aynı zamanda tahta at projesini yapan Ulis…

  On yıl süren savaş herkes için bitmiştir; ölenler ve kurtulanlar; yanan, yağmalanan Truva şehri ve esir düşenler… Bir kişi için daha bitmemişti; o da Adisseus yani Ulis’tir. On yıl süren Truva Savaşından sonra, ülkesine dönememiştir. Lanetlidir… On yılını da denizlerde savaşarak geçirir. Yani yirmi yıl sürecek bir yaşam dalgalanması…

 Film tam da burada giriyor beyaz perdeden uzun yolculuğumuzun durağı olan ölümlü dünyamıza.

  Yolculuk bitmedi henüz… Henüz; bitmedi yolculuk; tekrarı yapılıyor sanatın sanatçısı ve Eleni Karaindrou tarafından yapılan müzik eşliğinde; yeniden demlenmeye, mayalanmaya; yepyeni bir oluşuma;

“ Kaç sınır geçmesi gerekin insanın evine ulaşması için?” filmi, filmin insandan insana akan duygusallığı, tücrübeyi, deneyimi; belki de yaşam iksiri sayılacak olayları anlamamızı istiyor. Çünkü savaşın; savaşların insana, insanın evine, özlemine, sevgisine gitmesi için büyük bir engel olduğunu da vurgulamak istiyor.

 Ulis, yani Odisseus bu yüzden seçilmiştir; evinden uzakta 20 yıl geçiren; on yılını Truva Savaşı, on yılını da lanetlendiği için denizde boğuşarak, başka başka sorunlardan canını kurtarma, evine ulaşma çabaları içinde; ne büyük insanlık kaybı ve kazançlarının yaşandığı çıkıyor ortaya; üstelik bir destan, bir film, bir antik kent;

Bütün bunlara şahitlik yapıyor; hepimizin gözleri önünde; yerin yedi kat altından çıkan Truva şehri gibi…

“ Sanki benim ilk bakışımdı; uzun yıllar önce yitirdiğim… Yolculuk henüz bitmedi… Kaç sınır geçmesi gerekir insanın evine ulaşması için?”

  “ Ağlıyorsun!

Evet ağlıyorum. Çünkü sevemiyorum…”

  Ulis’in Bakışı; bir çağrıya; Ulis’in çağrısına dönüşüyor; sinemayı; mitolojiyi; destanları, tarihi önemeseli! Diyor; onları ortaya çıkartan, bize taşıyan kitapları… Sinemayı… Sinema yönetmenini… Oyuncularını… Müzisyenleri…

Güven Serin 




Hiç yorum yok: