Kamera; Güven Pera Müzesi
HARBİ OLDUĞUM İÇİN
Tekirdağ Gençlik ve
Spor İl Müdürlüğünün havuzunda yüzdükten sonra, sauna bölümünde karşılaştığım
boksör sanki ringe çıkmışçasına saunanın içinde bir o yana, bir bu yana gidip
geliyor. Uzun bir süre boks sporuyla uğraşmış olduğu hareketlerinden belli…
Boksörümüz yetmiş
yaşına gelmiş. Sporu sevdiği için birçok genç delikanlıya meydan okuyacak duruş
içinde. İçine hapsettiği bütün birikimi; o küçük sauna odasında ortaya
çıkartmak istiyor.
Konuşmaya başlayınca
onu konuşma fırsatı veren soruyu sorduğum için epey düşündüm. Sporun öneminden,
bu işi yapmanın gereği olan bilgi-bilme görgülerinden tutun da boksörlerin
dünyanın en akıllı adamları oluşuna kadar… Yine ondan öğrendiğim kadarıyla
boksörler en akıllı adamlar oluyorken, güreşçiler de en akılsız olanlarıymış…
Bizim boksör
konuşmaya başladı bir kere susar mı? O da öyle yaptı; susmadı… Saunanın sıcak
ortamı, yetmiş yılın birikimi bir de harbi olduğu için çok hakkının yendiğini
savunduğu için neredeyse tüm zamanların acısını çıkartır gibi; ses tonu,
duruşu, biçimi, gözlerinin büyüyüp küçülmesi her an, usta bir tiyatro
sanatçısının değişimi içinde değişiyordu.
Yıllarca Almanya’da
bulunmuş boksörümüz oldukça sık; sola yükleniyor; sağ iktidarların çok şey
yaptığını, onlara çok şey borçlu olduğumuzu neredeyse evrensel teraziyle
tartmış gibi; en ince ayrıntıları biliyormuşçasına; onlara kalbi kırık olsa da
hakkını helal ettiğini, oldukça sık tekrarladı.
Ama en çok sığındığı
sözcük “harbi” harbi oluşu yüzünden çok şey kaybetmiş. Bir de Özal dönemine, bu
iktidar dönemine saygı duymayan, sevmeyen “kâfirdir” çıkışı var ki, saunada ben
ve boksörden başka kimse olmayışı epey tedirgin olmama neden oldu. Yıllarca
boksörlük yapmış; ben elimi kaldırana kadar birkaç can alıcı vuruşla çok rahat
sauna huzuruna geçmeme neden olabilir; korkusu…
Kâfir, kimdir diye
sorsam; muhtemelen şaşıracak, belki de kızacak. Çünkü bir başka soruyla kâfirler
dediği memleketlerden birisinde yıllarca çalışıp, yine onun söylemiyle bu
ülkeye çuvalla para getirmiş… Ne yaman çelişki, demeyin sakın… Çünkü bu şekilde
düşünen, bu yaman çelişkiyi neredeyse alışkanlık; hatta bir yaşam kültürü
haline getirmiş milyonlarla iç içe yaşıyoruz…
Saunadan gelince
“harbi” sözcüğünün anlamına baktım. Birinci anlamı; Ateşli silahları temizlemekte
kullanılan demir veya ağaç çubuk; ikinci anlamı ise; Doğru, hilesiz, mert
Osmanlı ülkelerinde ticaretle uğraşan yabancı uyruklulara verilen ad. Üçüncü
anlamı; Savaşla ilgili…
Kullandığımız
sözcüklerin nasıl doğduğunu bilmek ve gerçekte savunduğumuz şeyin ne kadarını
içselleştirip kabul edip, ne kadarını yaşayıp yaşamadığımızı bilmek de öyle bir
şey… Sadece slogana sahip söylemler ile kendimizi ortaya sürmek; sonra büyük
hayal kırıklıklarıyla eriyip gitmek; en sağlıklı bedeni yerle bir etmez
mi?
24 saat boyunca
boksörümüzün yaşama, büyük boşluğa savurduğu yumrukları düşündüm. Ne çok insan
aynı yumrukları sıkıp, aynı savuruşları yapıyor. Ve gerçek olan şey; boşluk, ne
kadar büyük; milyonlarca, milyarlarca savuruşu içine çekip yok sayacak kadar…
Harbi boksörün harbi
söylemleri kulaklarımda çınlarken güne başladım. Soğuk ve taze bir gün… Yaşamın
milyarlarca yaşanmış günü gibi; kış mevsimine yakışan bir gün… Üşüyen elimi
cebime sokmanın, karnı tok olup da açlara üzülerek tokluğun kıymetini bilen bir
beden içinde yürüyorum şehrimin Kolordu Caddesinde.
Çoktan beri
görmediğim yaşlı adamı gördüm. Kızı koluna girmiş. Berber dükkânından
çıkıyorlardı. Eskiden de yaşayan ölü görünümündeydi. Mercedes binerdi inleyerek
sarı, sapsarı yüzüyle. Meğer eski hali çok iyiymiş. Şimdi, hastalığının
kemirmesi öyle hızlanmış ki artık bir iskelet gibi ayaklarını sürte sürte,
kızının büyük yardımıyla belki de son bir kez berbere inip, yaşamın gereği olan
tıraş olmak istemişti.
O an, artık ölümle
yaşam arasında bir yerde duran yaşlı adama bakan insanları gördüm. Pür dikkat
kesilmişlerdi. Ne bir acıma, ne bir nefret; sadece bir küçümseme vardı yaşlı
adamı kemiren hastalığı ve ona ait bedeni.
“ Bak gördün mü,
Mercedes’e binen de böyle oluyor. Zengin olsan ne çıkar! Sonu ölüm!” Bu tür
söylemler artık sığ düşüncenin kalıbı haline gelmiştir. Kendi yokluğunu,
yoksulluğunu veya arızasını gizlemenin bin çeşidinden sadece birkaçı…
Ve o zaman, 24
saattir düşündüğüm harbi boksörün harbi seçeneğini daha iyi anladım. Asıl olan,
kişiliğimize yüklediğimiz kavramlar, anlamlar, sıfatlar değil. Yaşamın en
hakiki harbi gösterisi; doğum ile ölüm arasında var oluyor. En hakiki ve şaşmaz
olan şey odur; doğumun çığlıkları, kendine has kokuları ve ölümün inlemeleri ve
renksizliği…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder