Kamera; Güven Ürgüp
Kamera; Güven Göreme Açık Hava Müzesi
Kamera; Güven Zelve Vadisi
YÜCE ERCİYES, ŞAŞIRTICI KAPADOKYA
Türk Hava Yollarına
ait uçak hızla havalandı. Üç günlük kültür turu, insan ve tarihin sesleri,
kokularıyla birlikte kendi doğrusuna; bedenimin alt katmanlarına doğru
süzülmeye başladı.
Yağmurlu günlerden
sonra, neredeyse yazdan kalma güneşli; bol ışığın mavilikten süzülme töreni
olanca yoğunluğuyla devam ediyor. Uçak bu coşkunun, bu süzülmelerin içinde
yükseldi göğe.
Güne serpilen ışık,
mavilik gibiydi; evrenden yerküreye, olanca cömertliğiyle akmaya devam ediyor;
uçağın camından bedenimin derinliklerine kadar… Camdan aşağıya uzanan
gözlerimin görüş açısına, Erciyes Dağının alımlı zirvesi dokundu. Beyazlığın
büyük gösteriye dönüştüğü zirve; neredeyse yer çekimine meydan okurcasına göğe
yükseliyor.
Her yolculuk; her
adanmışlık bedenin boş depolarını hasat zamanı dolan ambarların doluşu gibi
doldurur. İşte, benim depolarım öyle doldu. Kayseri, öteden beri taşıdığı
yemek-insan kültürüne, lezzet üstüne lezzet katmış. Büyük, geniş, planlı
caddeleri; cadde görünümündeki sokakları, geceye pırıltı saçan ışıklarıyla; İç
Anadolu Bölgesine ciddi bir hareket katmış. Öncülüğü şaşırtıcı olmasına rağmen,
batı tarzı eğlence hayatına katkısı, gece yaşamına yansımış olan iç
sıkıcılığını başka düşüncelerle dengeledim…
Güneşin, evrenin
derinlerinden uçağın camına yansıyan hiçliğe baktım. Gördüğüm sonsuzluk; mavi
ve beyazın büyük dokunuşuyla kutsanmışçasına göz alıcıydı. Altımızda kalan
pamuk tarlaları; bulutlar, uçağın hızı kadar hız yapıyorlar; 12 Bin metrenin,
uzay boşluğunda hiçbir önemi olmasa da, dünyamız, insan yaşamı için ne büyük
önem taşıdığını; dışarıda bulunan hava sıcaklığının eksi 54 derecede olduğunu
bilerek düşündüm…
Uçak ilerledikçe,
İstanbul yaklaşıyor; Kayseri, Kapadokya geride kalıyor. Yanımda taşıdığım gezi
tanecikleri, hızla; bir bütüne doğru, kendi evreninin büyük boşluğunda doğan
bebek yıldızlar, gezegenler gibi eksik olan; daima eksik olacak bir başka şeyi,
“değeri” tamamlıyor…
Kayseri ve Ürgüp;
neredeyse bir ülkenin ekonomik, sosyal gücünü önemli ölçüde değiştirecek,
etkileyecek güzelliklerin olduğu diyarlar… Buralarda insanın insana
gülümsemesi, soracağınız yol tarifinin size gülümseyen, sizi önemseyen yüzüyle
belli olur… Bandırarak yediğiniz yemeğinizin suyu; Halil İbrahim bereketini sunar;
açlığınız biter de yemeğiniz bitmez…
Ürgüp’te bulunan
Abraş Hotel ve taşın; taş kültürünün sadık, istikrarlı kokusu, hotel sahibi
Ayhan Bey, akılda kalan şiir sözcükleri gibi, hemen hatırlanacak samimiyet
içinde; büyük gözlü, çocuk yüzlü köpeği Panda’yla birlikte…
Ürgüp, Kapadokya
diyarının en önemli yerleşim yerlerinden sadece birisidir. Buradan bütün
bölgeye; yeraltı şehirlerine, gizemli vadilere, el işi göz nuru olan Avanos’a,
periler diyarı Zelve’ye, kiliselerin tütsü kokularını hiç sündürmemişçesine,
yan yana, taşın mimariyle buluşup oyulduğu yer olan Göreme’ye, renkten renge
geçerek; yeşilin her tonunu izleye izleye bir türkü uzaklığında
erişebilirsiniz.
Periler diyarını,
düşlerin gücüyle anlaya bilir; yeşilin kaç rengine dokunuyorsanız, gri ve
sarının da o çeşidine elleyeceksiniz…
Uçak, hızla yol alıyordu batıya doğru.
Hostesler, kaptan ve gideceği yere erişecek insanlar; kim bilir neler
taşıyordular; hangi öfkeler, hangi neşeler… Bir tarafın yaşamı yeşili
yayılırken, bir tarafın ölümcül renksizliği, yaşarken ölüme itilen güzel
bedenler…
Uçağın en neşeli
olanları Uzak Doğunun çalışkan insanları; Japonlar; gülüşlerine, birbiriyle
iletişimlerine baktım; küçükten büyüğe, büyükten küçüğe doğru… Manzara,
inanılmazdı; neşe perspektif esere dönüşmüş… Çalışmanın, yol kat etmenin, insan
yaşamına her an; oluk oluk, damla damla besin taşımanın en güzel insan
halleriydi…
Beden örtüm, insan
mucizesi olan tenime dokundum. Kapadokya kokuyordu. Taşın insan
mühendisliğiyle, 60 milyon öteden bugüne püsküren ölümcül tüfleriyle Güllü
Dağın yaşama katkıları tütüyordu;12 Bin metrede yol alan uçağın güvenli
mühendisliğinde, gözlerimle değil, yürek ile bakmanın nasıl bir şey olduğunu;
sadece birkaç sözle anlatacak yücelikleri; en az Kapadokya kadar geniş zenginliğe,
şaşırtıcılığa sahip insan evrenini düşündüm;
“her şey yolunda” ,
“sen varsın” seslenişlerini her daim sevdiklerimize yürek ve yazı diliyle
söylemekten kıvanç duyacağımın rüzgarıyla; dokundum, mavilikten bir şelale gibi
yağan güneşin ısıttığı, güneş kokan uçağın camına…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder