Sayfalar

9 Aralık 2014 Salı

YÜCE ERCİYES,ŞAŞIRTICI KAPADOKYA


Kamera; Güven Ürgüp


Kamera; Güven  Göreme Açık Hava Müzesi


Kamera; Güven   Zelve Vadisi

YÜCE ERCİYES, ŞAŞIRTICI KAPADOKYA

  Türk Hava Yollarına ait uçak hızla havalandı. Üç günlük kültür turu, insan ve tarihin sesleri, kokularıyla birlikte kendi doğrusuna; bedenimin alt katmanlarına doğru süzülmeye başladı.

  Yağmurlu günlerden sonra, neredeyse yazdan kalma güneşli; bol ışığın mavilikten süzülme töreni olanca yoğunluğuyla devam ediyor. Uçak bu coşkunun, bu süzülmelerin içinde yükseldi göğe.

  Güne serpilen ışık, mavilik gibiydi; evrenden yerküreye, olanca cömertliğiyle akmaya devam ediyor; uçağın camından bedenimin derinliklerine kadar… Camdan aşağıya uzanan gözlerimin görüş açısına, Erciyes Dağının alımlı zirvesi dokundu. Beyazlığın büyük gösteriye dönüştüğü zirve; neredeyse yer çekimine meydan okurcasına göğe yükseliyor.

  Her yolculuk; her adanmışlık bedenin boş depolarını hasat zamanı dolan ambarların doluşu gibi doldurur. İşte, benim depolarım öyle doldu. Kayseri, öteden beri taşıdığı yemek-insan kültürüne, lezzet üstüne lezzet katmış. Büyük, geniş, planlı caddeleri; cadde görünümündeki sokakları, geceye pırıltı saçan ışıklarıyla; İç Anadolu Bölgesine ciddi bir hareket katmış. Öncülüğü şaşırtıcı olmasına rağmen, batı tarzı eğlence hayatına katkısı, gece yaşamına yansımış olan iç sıkıcılığını başka düşüncelerle dengeledim…

  Güneşin, evrenin derinlerinden uçağın camına yansıyan hiçliğe baktım. Gördüğüm sonsuzluk; mavi ve beyazın büyük dokunuşuyla kutsanmışçasına göz alıcıydı. Altımızda kalan pamuk tarlaları; bulutlar, uçağın hızı kadar hız yapıyorlar; 12 Bin metrenin, uzay boşluğunda hiçbir önemi olmasa da, dünyamız, insan yaşamı için ne büyük önem taşıdığını; dışarıda bulunan hava sıcaklığının eksi 54 derecede olduğunu bilerek düşündüm…

  Uçak ilerledikçe, İstanbul yaklaşıyor; Kayseri, Kapadokya geride kalıyor. Yanımda taşıdığım gezi tanecikleri, hızla; bir bütüne doğru, kendi evreninin büyük boşluğunda doğan bebek yıldızlar, gezegenler gibi eksik olan; daima eksik olacak bir başka şeyi, “değeri” tamamlıyor…

 Kayseri ve Ürgüp; neredeyse bir ülkenin ekonomik, sosyal gücünü önemli ölçüde değiştirecek, etkileyecek güzelliklerin olduğu diyarlar… Buralarda insanın insana gülümsemesi, soracağınız yol tarifinin size gülümseyen, sizi önemseyen yüzüyle belli olur… Bandırarak yediğiniz yemeğinizin suyu; Halil İbrahim bereketini sunar; açlığınız biter de yemeğiniz bitmez…

  Ürgüp’te bulunan Abraş Hotel ve taşın; taş kültürünün sadık, istikrarlı kokusu, hotel sahibi Ayhan Bey, akılda kalan şiir sözcükleri gibi, hemen hatırlanacak samimiyet içinde; büyük gözlü, çocuk yüzlü köpeği Panda’yla birlikte…

  Ürgüp, Kapadokya diyarının en önemli yerleşim yerlerinden sadece birisidir. Buradan bütün bölgeye; yeraltı şehirlerine, gizemli vadilere, el işi göz nuru olan Avanos’a, periler diyarı Zelve’ye, kiliselerin tütsü kokularını hiç sündürmemişçesine, yan yana, taşın mimariyle buluşup oyulduğu yer olan Göreme’ye, renkten renge geçerek; yeşilin her tonunu izleye izleye bir türkü uzaklığında erişebilirsiniz.

 Periler diyarını, düşlerin gücüyle anlaya bilir; yeşilin kaç rengine dokunuyorsanız, gri ve sarının da o çeşidine elleyeceksiniz…

   Uçak, hızla yol alıyordu batıya doğru. Hostesler, kaptan ve gideceği yere erişecek insanlar; kim bilir neler taşıyordular; hangi öfkeler, hangi neşeler… Bir tarafın yaşamı yeşili yayılırken, bir tarafın ölümcül renksizliği, yaşarken ölüme itilen güzel bedenler…

 Uçağın en neşeli olanları Uzak Doğunun çalışkan insanları; Japonlar; gülüşlerine, birbiriyle iletişimlerine baktım; küçükten büyüğe, büyükten küçüğe doğru… Manzara, inanılmazdı; neşe perspektif esere dönüşmüş… Çalışmanın, yol kat etmenin, insan yaşamına her an; oluk oluk, damla damla besin taşımanın en güzel insan halleriydi…

 Beden örtüm, insan mucizesi olan tenime dokundum. Kapadokya kokuyordu. Taşın insan mühendisliğiyle, 60 milyon öteden bugüne püsküren ölümcül tüfleriyle Güllü Dağın yaşama katkıları tütüyordu;12 Bin metrede yol alan uçağın güvenli mühendisliğinde, gözlerimle değil, yürek ile bakmanın nasıl bir şey olduğunu; sadece birkaç sözle anlatacak yücelikleri; en az Kapadokya kadar geniş zenginliğe, şaşırtıcılığa sahip insan evrenini düşündüm;

 “her şey yolunda” , “sen varsın” seslenişlerini her daim sevdiklerimize yürek ve yazı diliyle söylemekten kıvanç duyacağımın rüzgarıyla; dokundum, mavilikten bir şelale gibi yağan güneşin ısıttığı, güneş kokan uçağın camına…

 Güven Serin 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder