Kamera; Güven
Direnmenin sağlamlığı;taşa,mermere süzülmüş
direnişe minnet ile...
Kamera; Güven
Güzeldir direniş; isterse zirvenin dağlarında...Güzeldir,özdür...
DİRENMENİN SAĞLAMLIĞI
Tekirdağ Hükumet
Caddesinde 7 numaralı halk otobüsünü bekliyorum. Her zaman ki gibi uzun
bekleyiş… Belediye taşımacılığı özelleştirdi. Özelleştirmenin yüksek kar
mantığına ilgi duyan araç sahipleri şimdilik zarar ediyor.
Araç sahiplerinin
zarar edişi, şoförlerin yüzlerine de yansıyor. Daha şimdiden yorgun, bitkin ve
kızgın yüzler…
İşveren olmak da,
işçi olmak da ileri-üst ve tokluk anlayışı gerektiriyor; belli… 7 numaralı
otobüs yığınla öğrenci ile birlikte geldi. Akşam saati, öğrenciler okuldan
çıkınca ilk aracı derhal dolduruyorlar. Bütün doluluğuna rağmen durakta
bekleyenlerle birlikte bende bindim. Zor zor ayakta olsa beden yığınlarıyla
koyun koyuna… İki bakımlı kadın, ikisinin de elinde nüfus kâğıtları var.
65 yaşını geçenlere
tanınan ücretsiz halk otobüslerinden faydalanma hakkını kullandılar. Zarar eden
halk otobüsü şoförü, zararın sebebi 65 yaş üstü bakımlı kadınlarmış gibi,
onlara hor bakmaktan öte kaba davranış içinde bulundu. Kadınların yüzündeki
alçak gönüllü mahcubiyet görülmeye değerdi. Sanki hırsızlık esnasına
yakalanmışlar gibi; “bizim bir suçumuz yok” diye haykırmak yerine sadece
utangaç bir sırıtma ile durumu idare ettiler.
Halbuki böyle bir
uygulama karşısında araç sahiplerinin yapacağı tek şey, zararlarının
karşılanması için ilgili müdürlüğe, bakanlığa başvurmaktır…
Bu olaydan bir gün
sonra Süleymanpaşa Belediyesinin alt sokağında Roman kadını küçük çocuğu ile
ilerlerken, sokağa dönen minibüs neredeyse küçük çocuğu altına alacaktı. Roman
annenin çocuğuna sarılışı saniyenin alt dereceleri içerisinde olduğu gibi,
şoförün frene basması da aynı zaman dilimiyle çakıştı. Şoför de, Roman anne de
korkmuştu. Oysa çocuk farkında bile değildi, küçük bedenine zarar verecek lanet
gürültüler çıkartan teneke, demir ve çelik yığınının…
Roman anne çocuğunu
neredeyse içene çekecek kadar çekti kendine. Ve çocuğuna bir şey olmadığını
anladıktan sonra, aracının içinde bir et yığını gibi oturan, sanki ruhu çoktan
onu terk etmiş şoföre baktı. Bakışında kor gibi yanan oklar vardı. Lanetli
duaları çıkartan sesiyle bakışları bir oldu. Araç şoförü de dondu, içindeki
yolcular da. Biliyorlardı ki Roman kadın, diğer zarif, sessiz, mahcup kadınlar
gibi utanarak sıkılmayacak, bir kenara büzülmeyecek. Biraz daha bağırırsa başka
Romanların nasıl bir insanlık dayanışması, nasıl bir direnme sağlamlığı
göstereceğini, bir et yığınına dönmüş şoför çok iyi biliyordu.
Roman kadın, gerek
ses enerjisi, gerek bakış, gerekse ellerini kullanarak, bildiği bütün lanetleri
yağdırdı. Bir gün arayla yaşanan iki kadın olayı; biri dram gibi; ona verilen
hakkı bile savunamayacak mahcubiyet içinde şoförün kurbanı gibi suçlanma
ezikliği yaşarken bile sesini çıkartmıyor. Diğeri ise meydan okuyor…
Muhtemelen Roman anne
ilkokul mezunu bile değil. Ama nasıl derler, hayat üniversitesi başka şey…
Direnme Sağlamlığı, ise çok başka şey…
O yüzden, nice
direniş hep yarım kaldı… İşçi, memur, çiftçi, emekli, esnaf; fark etmiyor,
inancın varsa, direnme sağlamlığı kök saldıysa, yapamayacağı şey yoktur.
Halbuki bu ülkenin hırsızları, hilebazları direnmeyi bile kültürleştirmişler
bizim haberimiz bile yok;
ne hazin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder