Kamera; Güven Tekirdağ
Güçsüzce çarpıyor çağrısı her kulağa
Ve zaman bayrağını dalgalandırarak
Koşturduğunu görünce bir kapıdan bir kapıya
Bitiriyor şarkısını,bitmektir dileği onunla birlikte
Ve bırakıyor çalgısını elinden,gözyaşları içinde.
Kleist (33 yaşında hep o...)
DALGALAR GERİ ÇEKİLİYOR
Nisan ayı, hafif
çiseleyen yağmur ve ardından dünyaya utangaç gülümseyen güneş! Marmara Deriniz
kadim zamanlardan kalan şarkısını söylüyor; bugüne kadar yaşamış bütün ruhların
şarkılarını; kimi coşkulu, bazen de hüzünlü.
Evde dinlediğim şarkı
ve şarkını yorumu sahil boyu adımlarımla birlikte yürüyor. Dalgalar geriye
çekilirken, yepyeni yorumuyla ve kendine özgü seçtiği ismiyle Mabel Matiz,
Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı şarkıyı, kendi yorumuyla seslendiriyor;
Kaç sene oldu, zaman durdu
Deniz hep öyle aynı, dünya bilinmez
Deniz ne kadar
eskiyse, ne kadar olgun ve gizemli, sanki işittiğim sözler de o kadar ve uzak;
Taş duvar aynı kaldı
Ümit öylece kaldı da
Ümit edeni söyle kim aldı.
İyi bir dinleyici
olmama rağmen iyi bir kulağım olmaması, belki de yaratıcının ayrı bir
öğretisidir. Belki, yıllardır bilinen sözleri, farklı yorumlarla, farklı
seslerden duymam; kâşifin yeni bir keşfi kadar heyecanlı ve coşkulu oluyor.
Muhteşem coğrafyası
olan Tekirdağ şehrinde, yine bildik o sahilde ilerlemenin, tanıdık yüzler
görmenin, ılgın ağaçlarına tebessüm ederek “merhaba” demenin yüksek erdemiyle
yürüdüm.
Ben yürüdüm, Aysel
Gürel de, Mabel Matiz de yürüdü; hem de geçmişten bugüne, bugünden öte yürüdü;
Kaç devir geldi, kaç nesil geçti
Yürek öyle sevda yolları kavuşmaz
Hasretin ne tadı kaldı
İleriye çıkmış,
olanca gürültüsüyle, yosun kokularının etrafı sarmasıyla dalgalar gerçi
çekiliyor. Her geri çekilişinde insan sözleri; şair dizeleri de birbirine
karışıyor. Bir tarafta kendine özgü yaşam tarzı, samimiyeti ile Aysel’in
şarkısını yorumlayan Mabel Matiz, bir tarafta Almanların meşhur şairi Kleist.
Otuz üç yaşında hayata veda eden, bütün dostlarının ondan el çektiği, delik
ayakkabısı, eskimiş, yırtık elbiseleriyle eserlerini yayınlatmak için oradan
oraya koşan insan.
O bir Alman şair ama
artık tüm dünyaya ait. Geri çekilen dalgalarla birlikte onun haykırışı çıkıyor
ortaya;
“ Ruhum öylesine
yorgun ki” Oradan oraya koşturan ruhu kadar bedeni de yorgundur. Yaşam
kargaşasının yalanlarına, sahte yüzlerine, ahlak bekçilerine alışamamıştır. Öyle
derinden seslenir ki, dalgaların geri çekilirken çıkardığı sesler bile örtemez
sesini;
“ Hani neredeyse burnumu pencereden çıkarsam, yüzüme vuran
gün ışığı bana acı verecek” Genç Alman şair Kleist bu seslenişi yapar yapmasına
ama şiiriyle dalgalar kadar ses getirecek, bitmeyen gelgitlere eşlik edecek
şiirini de bırakır geriye;
Güçsüzce çarpıyor çağrısı her kulağa,
Ve zaman bayrağını dalgalandırarak
Koşturduğunu görünce bir kapıdan bir kapıya
Bitiriyor şarkısını; bitmektir dileği onunla birlikte
Ve bırakıyor çalgısını elinden gözyaşları içinde.
Kleist şarkısıyla,
şiiriyle içinde kinden, nefretten arınmış duygularıyla yöne değiştiren büyük
yıldızlar gibi başka galaksilere yol alıyor.
Dalgaların bitmez,
tükenmez çekilişlerinde, insanlığın bitmeyecek öğretileriyle, ezberleri
arasında bir yerde, yalnız kendi içinden geldiği gibi yaşayan, bu yaşamı hak
etmek, fazla rahatsız edilmemek için isminin önüne “deli” sıfatını koyan
Aysel’in şarkısını Mabel Metis’ten dinleyerek yürüdüm ılgın ağaçlarının olduğu
Tekirdağ sahilinde;
Sabır öylece kaldı da
Sabredeni kim aldı
Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz
Dünya ne sana ne de bana kalmaz
Sultan Süleyman’a kalmadı
Böyle hiçbir kitap yazmaz
Kaç çiçek soldu, hani bu sondu
Hani bir sarı fırtına koptu zamansız
Kaç tohum filiz oldu
Hani bir acı yel savurdu
Yürekler son defa vurdu
İnsan yüreği farklı
kıt'alarda, farklı zamanlarda hep aynı şey için atar; sevgi, merhamet, paylaşım.
Eğer, yaşama inanmışlık, yaşam içindeki dengelerin terazisine ve o terazinin
kefelerine konan eşitliğe inanmışlık varsa özde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder