23 Temmuz 2013 Salı

ASLAN YATAĞINDAN BELLİ OLUR


Kamera; Güven Barış Manço Müzesi-Moda 


ASLAN YATAĞINDAN BELLİ OLUR

  Doyumsuz, insanın içine süzülen güzel sözler vardır. Sanırsınız ki ne kadar tekrarlarsanız bıkmazsınız. Ama içte öyle değil işte; tekrarladıkça bıkkınlık ve dejenere edersiniz o güzel sözlerin esas ulaşmak istediği şeyi.

  Her şeyin bir yakışığı vardır. Sözün ve sazın yerinde söylenip çalınması, insan denen canlıya yüksek keyif ve huzur yaşatırken, yersiz ve zamansız yapılan seslenişler büyük gürültüye, amacına hiçbir zaman ulaşmayacak yolculuğa dönüşür…

  Girmiş olduğum pasajın içinde, oldukça kilolu adam, çatallaşmış sesiyle bağıra bağıra sesleniyor komşusuna;

“ Aslan yatağından belli olur; nasıl temizledim dükkânı gördün mü?” Dükkân dediği yeri kim bilir kaç ayda temizlediği belli olan bu adamın, kendisini aslana, aslana yakıştırılmış bu söze sarılıp, zirvenin soylu koltuğuna oturmak istemesine şaştım kaldım ben…

 Bilinen bir şey var ki, esnaf iyi ve esnaflık kültürünü bilen birisiyse, dükkânını her gün temizler. Temiz olanı temiz tutar. Hatta şehrimde bir türlü yapılmayan şeyi; dükkânının önünü süpürür ama yola atmaz o çöpleri. Temizlik insanın kendisine saygı olduğu kadar, iş yerinin vazgeçilmez gerçeğidir de. Ruhunuz kirli ve kirlenmiş olabilir; ama dükkânınız, üzeriniz temiz olmak zorundadır. Bunun için insanlardan ekstra alkış, övgü beklemek harika bir safdilliktir…

 Amacım güzel sözlerin söylenmesine ve bu sözlerden etkilenip daha iyi insan olma sevdasına yara aldırmak, karşı durmak değildir elbet. Amacım, insanı insan yapan yaşamımızın bir parçası olan görevlerimizin güzel sözler olmadan da, sloganlar, deyimler söylenmeden da yapılıp en yüksek onuru, huzuru ve heyecanı yaşatacağının gerçeğidir.

 Bazı kurumlarda orada çalışan memurların çalışma masalarının arkasındaki panoya güzel sözler yapıştırdıklarını tanıklık ediyorum; Mevlana’dan, Yunus Emre’den, Mustafa Kemal’den, Aristo’dan, Platon’dan, Nihetzce’den, Geothe’den, Pir Sultan Abdal’dan… Zamanında söylenip, yüzlerce, binlerce yıldır değer yitirmemiş bu sözleri sahip çıkan, o sözleri arkasına asan memurun yüzüne bakınca irkiliyorum. Çünkü bu sözlerde anlatılan büyük ve derin insanlık, o memurun yüzünde yok; olmadığı gibi selamı almayı, o işyerinin asli görevi olan insanlara yardımcı olmayı bile kendi özel inisiyatifine bağlamış; bin bir türlü nazlanma, işi yokuşa sürme…

 Şimdi, sözlere sloganlara sığınıp, onları yerli ve yersiz kullanma yerine, emeğin, öğrenim ve öğretilerin insana en büyük destek olacağını, önünü açacağını, güler yüzün, hoşgörünün evrensel bir yolu, yolculuğu olduğunu anlamanın altyapısını kendi ruhumuza ekmeliyiz.

 Bir belediye başkanı o şehre su getirdim, kanalizasyon yaptım diye, her gün övünemez. Zaten o iş için, o işlere katkı vermek için söz verip o koltuğa oturuyor. Ve okkalı maaşlarını da hizmet için alıyorlar.

 Deyimlere, atasözlerine, herhangi yaşayan birisinin söylediği özlü sözlere saygı duyuyorum. Bunları bilmek ve yerinde kullanmak da güzel bir şey! Ama asıl güzel olanı, kendi bahçenizde, beyninizde yetiştirip, kendi ellerinizle büyüttüğünüz sözleriniz…

  Aslan yattığı yerden belli olur elbet; aslan da, kurt da, çakal da; hepsinin kendi doğası gereği, yaşam ve yaşatmak adına davranış biçimleri vardır. O hayvanlar bilirler ki, yuvaları kirlenirse, kokuşma, çürüme başlayacak. Kokuşma ve çürüme de, hastalık demektir… Bunu bütün hayvanlar bilirler; kuşlar dahi…

 Bütün hayvanların bildiği şeyi, insanların hayvandan örnekleyerek yüceltmesi garip geliyor bana; eğer o insan, kokuşmayı, çürümeyi seviyorsa söylenecek ne var ki?

  Güven Serin

 

 


Hiç yorum yok: