Kamera; Güven Barış Manço Müzesi-Moda
ASLAN YATAĞINDAN BELLİ OLUR
Doyumsuz, insanın
içine süzülen güzel sözler vardır. Sanırsınız ki ne kadar tekrarlarsanız
bıkmazsınız. Ama içte öyle değil işte; tekrarladıkça bıkkınlık ve dejenere
edersiniz o güzel sözlerin esas ulaşmak istediği şeyi.
Her şeyin bir
yakışığı vardır. Sözün ve sazın yerinde söylenip çalınması, insan denen canlıya
yüksek keyif ve huzur yaşatırken, yersiz ve zamansız yapılan seslenişler büyük
gürültüye, amacına hiçbir zaman ulaşmayacak yolculuğa dönüşür…
Girmiş olduğum pasajın
içinde, oldukça kilolu adam, çatallaşmış sesiyle bağıra bağıra sesleniyor
komşusuna;
“ Aslan yatağından belli olur; nasıl temizledim dükkânı
gördün mü?” Dükkân dediği yeri kim bilir kaç ayda temizlediği belli olan bu
adamın, kendisini aslana, aslana yakıştırılmış bu söze sarılıp, zirvenin soylu
koltuğuna oturmak istemesine şaştım kaldım ben…
Bilinen bir şey var
ki, esnaf iyi ve esnaflık kültürünü bilen birisiyse, dükkânını her gün
temizler. Temiz olanı temiz tutar. Hatta şehrimde bir türlü yapılmayan şeyi;
dükkânının önünü süpürür ama yola atmaz o çöpleri. Temizlik insanın kendisine
saygı olduğu kadar, iş yerinin vazgeçilmez gerçeğidir de. Ruhunuz kirli ve
kirlenmiş olabilir; ama dükkânınız, üzeriniz temiz olmak zorundadır. Bunun için
insanlardan ekstra alkış, övgü beklemek harika bir safdilliktir…
Amacım güzel sözlerin
söylenmesine ve bu sözlerden etkilenip daha iyi insan olma sevdasına yara
aldırmak, karşı durmak değildir elbet. Amacım, insanı insan yapan yaşamımızın
bir parçası olan görevlerimizin güzel sözler olmadan da, sloganlar, deyimler
söylenmeden da yapılıp en yüksek onuru, huzuru ve heyecanı yaşatacağının
gerçeğidir.
Bazı kurumlarda orada
çalışan memurların çalışma masalarının arkasındaki panoya güzel sözler
yapıştırdıklarını tanıklık ediyorum; Mevlana’dan, Yunus Emre’den, Mustafa
Kemal’den, Aristo’dan, Platon’dan, Nihetzce’den, Geothe’den, Pir Sultan
Abdal’dan… Zamanında söylenip, yüzlerce, binlerce yıldır değer yitirmemiş bu
sözleri sahip çıkan, o sözleri arkasına asan memurun yüzüne bakınca
irkiliyorum. Çünkü bu sözlerde anlatılan büyük ve derin insanlık, o memurun
yüzünde yok; olmadığı gibi selamı almayı, o işyerinin asli görevi olan
insanlara yardımcı olmayı bile kendi özel inisiyatifine bağlamış; bin bir türlü
nazlanma, işi yokuşa sürme…
Şimdi, sözlere
sloganlara sığınıp, onları yerli ve yersiz kullanma yerine, emeğin, öğrenim ve
öğretilerin insana en büyük destek olacağını, önünü açacağını, güler yüzün,
hoşgörünün evrensel bir yolu, yolculuğu olduğunu anlamanın altyapısını kendi
ruhumuza ekmeliyiz.
Bir belediye başkanı
o şehre su getirdim, kanalizasyon yaptım diye, her gün övünemez. Zaten o iş
için, o işlere katkı vermek için söz verip o koltuğa oturuyor. Ve okkalı
maaşlarını da hizmet için alıyorlar.
Deyimlere,
atasözlerine, herhangi yaşayan birisinin söylediği özlü sözlere saygı
duyuyorum. Bunları bilmek ve yerinde kullanmak da güzel bir şey! Ama asıl güzel
olanı, kendi bahçenizde, beyninizde yetiştirip, kendi ellerinizle büyüttüğünüz
sözleriniz…
Aslan yattığı yerden
belli olur elbet; aslan da, kurt da, çakal da; hepsinin kendi doğası gereği,
yaşam ve yaşatmak adına davranış biçimleri vardır. O hayvanlar bilirler ki,
yuvaları kirlenirse, kokuşma, çürüme başlayacak. Kokuşma ve çürüme de, hastalık
demektir… Bunu bütün hayvanlar bilirler; kuşlar dahi…
Bütün hayvanların
bildiği şeyi, insanların hayvandan örnekleyerek yüceltmesi garip geliyor bana;
eğer o insan, kokuşmayı, çürümeyi seviyorsa söylenecek ne var ki?
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder