Hanım olacak hanımlar...
Sanat ve sanatçı her şeye nüfuz etmeli; onların nüfuz
etmeleri yok edişe değil, var edişe yöneliktir.
NÜFUZ ETME DENEMESİ
Şairlerin,
ressamların, yazarların, bilim adamlarının, şarkıcıların nüfuz etme isteklerini
anlarım. Aradıkları büyük güç, ortaya çıkartmak istedikleri muhteşem esere
yaklaşma çabaları ve isteklerinden kaynaklanır. Fakat elinde siyasi otoriteyi,
bir ülkenin kaderini değiştirecek insanların nüfuz etme girişimlerine kuşku ile
bakarım.
Yakın zamanın Almanya'sı İtalya'sı nüfuz etme meraklılarının insanlığa yaptığı büyük
katliamların hatıralarıyla doludur. Acı hatıraları… Daha yakına gelirsek,
ABD’nin nüfuz denemeleriyle, insanlığa bıraktığı vahşetlerin muhteşem ve
ürkütücü resimleriyle karşı karşıya geliriz. Vietnam, Japonya, Irak ve
diğerleri; daha fazlasını arayan, daha büyük hesaplar yapan ve kendi gücünü
evreni taklit edercesine deneyen ABD’nin insanlık tarihine geçen KARA
LEKELERİDİR bu büyük oyunlar.
Artık dış dünyanın
gelişmelerine önem vermeden ve bu gelişmeler için özel stratejiler
geliştirmeden ülkelerin ayakta durması zor gibi görünüyor. Büyük nüfuz etme
meraklıları, çok büyük paralar ve emekler ayırarak, ayrı düşüreceği devletleri
sürekli kemiriyor, savaşa zorluyor. Niçin? Onların yüksek ve soylu çıkarları
için. Yakın zamanda ABD’nin Kuzey Irak bölgesine bilinen rakamla 20 milyar
dolarlık silah anlaşması yaptığı basına yansıdı. Ya bilinmeyenler!
Kendi ülkemizde bizi
yönetmeye talip olmuş ve on yıldan bu yana, mazlumu oynayarak büyük iktidar
olmuş AKP’nin NÜFUZ ETME çabaları da son hızla devem ediyor. Gün geçmiyor ki
bir gündem yaratmasın! Bu gündemler, ne daha fazla iş, aş demek. Ne daha fazla
gelişme, buluş, zenginlik demek. Çok ilginç güç ve ele geçirme planları ağır
ağır ama onları mutlu edecek bir şekilde gelişiyor.
Ben bu durumu
anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer bir insanın ağzından düşmeyen sözlerden
birisi, mazlum, hak, adalet ise, daha fazla mazlumun hakkı niye aranıp kullanmıyor. Daha fazla adalet gelmediği gibi daha fazla hak niye dağıtılmıyor.
Yaşanan intiharlar, hastanelerin dolup taşması, haciz ve icra olayları,
neredeyse merhaba dediğimiz insanların 20 TL’ye bile tenezzül edip günü
kurtarma hokkabazlıkığı anlamakta güçlük çekiyorum.
Eğer her şey yolunda
gidiyorsa, daha şeffaf, daha hakka ne ve adaletli yönetiliyorsak, demokrasi ile
gelmiş, mazlumun sesi ve kendisi olmuş bu hükmedenlerin yönettiği bu halk; niye
daha fazla solgun, bitkin ve moralsiz? Bilen varsa beri gele…
Yazarların,
şairlerin daha fazla nüfuz etme isteği o ülkenin edebiyatını güçlendirir. Ve dünya
edebiyatına yeni bir ses, renk hediye eder. Ya siyasilerin nüfuz etme
istekleri; kendi ülkelerini sefalete sürüklediği gibi, dünyaya kan ve gözyaşı
armağan ederler.
Andre Suarez Tolstoy
için şu satırları ölümsüzleştiriyor:
“ Tolstoy’un bütün hayatı, bir nüfuz etme denemesidir. Bütün
gerçek fethiler gibi en zor olan fethe uzanır. En çetin zafer, en güzel
olandır. Zor görevleri sevmeli insan. Öncelikle bu acımasız bir benlik
demektir. Bütün tutkular içinde gurur en güçlü olanıdır. Kendi ihtiraslarının
en inatçısı olan bir insan, asla yoktur. Sırtındaki kambur gibi onda bir nüfuz
etme içgüdüsü vardır. Her yerde hazır ve nazırdır o. Üstat olmak ister.
Tolstoy’un hayatında
yer alan bütün çelişkiler, onun üstat olabilmesi aynı eksene sahiptir. Bütün kâinatı
aşağılamak ister ve o andan itibaren kendisi de alçalır, tabi kendi yüzü de
alçalan dünyadaki yerindedir. Sadece Rus köylüsünden ders olmak ister, bu basit
öğretimi muhteşeme çevirmekten hoşlanır. Oysa onun alçak gönüllü oluşunda bir
muhteşemlik vardır.”
Bu ülke neredeyse
kendi iç savaşını yüz yıldan bu yana veriyor. Yemeyip yediren, giymeyip
giydiren anne ve babaların tek isteği, eğitim verdikleri, çeyrek yüzyıl okula
yolladıkları çocuklarının daha iyi bir geleceği olsun.
Fakat uygulamada böyle
mi? Hırpalanmış çocukların, muhteşem ve daha zengin meslekler adına, yaptıkları
bütün eğitim, öğretim girişimleri büyük hayal kırıklıklarıyla sonlanıyor.
Bekleyen mühendisler, öğretmenler, mimarlar çığ gibi büyüyor.
Acaba, nüfuz etme
çabalarını bırakıp, bütün enerjilerini ülkenin daha iyi öğretimi, eğitimi,
gelişimi adına harcasalar bugünkü karışıklık ve kargaşa, aynı zamanda büyük
kuşkular olur muydu? Olmazdı elbet! Çalışırken insanlar batmaz, çalışırken,
para kazanırken, sinir krizleri geçirip nadide birer esere dönüşmüş bu canlılar
hazin bir yok oluş töreni içinde yer almazlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder