Sayfalar

6 Nisan 2013 Cumartesi

NÜFUZ ETME DENEMESİ


Hanım olacak hanımlar...

Sanat ve sanatçı her şeye nüfuz etmeli; onların nüfuz
etmeleri yok edişe değil, var edişe yöneliktir.



NÜFUZ ETME DENEMESİ

  Şairlerin, ressamların, yazarların, bilim adamlarının, şarkıcıların nüfuz etme isteklerini anlarım. Aradıkları büyük güç, ortaya çıkartmak istedikleri muhteşem esere yaklaşma çabaları ve isteklerinden kaynaklanır. Fakat elinde siyasi otoriteyi, bir ülkenin kaderini değiştirecek insanların nüfuz etme girişimlerine kuşku ile bakarım.

  Yakın zamanın Almanya'sı  İtalya'sı nüfuz etme meraklılarının insanlığa yaptığı büyük katliamların hatıralarıyla doludur. Acı hatıraları… Daha yakına gelirsek, ABD’nin nüfuz denemeleriyle, insanlığa bıraktığı vahşetlerin muhteşem ve ürkütücü resimleriyle karşı karşıya geliriz. Vietnam, Japonya, Irak ve diğerleri; daha fazlasını arayan, daha büyük hesaplar yapan ve kendi gücünü evreni taklit edercesine deneyen ABD’nin insanlık tarihine geçen KARA LEKELERİDİR bu büyük oyunlar.

 Artık dış dünyanın gelişmelerine önem vermeden ve bu gelişmeler için özel stratejiler geliştirmeden ülkelerin ayakta durması zor gibi görünüyor. Büyük nüfuz etme meraklıları, çok büyük paralar ve emekler ayırarak, ayrı düşüreceği devletleri sürekli kemiriyor, savaşa zorluyor. Niçin? Onların yüksek ve soylu çıkarları için. Yakın zamanda ABD’nin Kuzey Irak bölgesine bilinen rakamla 20 milyar dolarlık silah anlaşması yaptığı basına yansıdı. Ya bilinmeyenler!

 Kendi ülkemizde bizi yönetmeye talip olmuş ve on yıldan bu yana, mazlumu oynayarak büyük iktidar olmuş AKP’nin NÜFUZ ETME çabaları da son hızla devem ediyor. Gün geçmiyor ki bir gündem yaratmasın! Bu gündemler, ne daha fazla iş, aş demek. Ne daha fazla gelişme, buluş, zenginlik demek. Çok ilginç güç ve ele geçirme planları ağır ağır ama onları mutlu edecek bir şekilde gelişiyor.

 Ben bu durumu anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer bir insanın ağzından düşmeyen sözlerden birisi, mazlum, hak, adalet ise, daha fazla mazlumun hakkı niye aranıp kullanmıyor.  Daha fazla adalet gelmediği gibi daha fazla hak niye dağıtılmıyor. Yaşanan intiharlar, hastanelerin dolup taşması, haciz ve icra olayları, neredeyse merhaba dediğimiz insanların 20 TL’ye bile tenezzül edip günü kurtarma hokkabazlıkığı anlamakta güçlük çekiyorum.

  Eğer her şey yolunda gidiyorsa, daha şeffaf, daha hakka ne ve adaletli yönetiliyorsak, demokrasi ile gelmiş, mazlumun sesi ve kendisi olmuş bu hükmedenlerin yönettiği bu halk; niye daha fazla solgun, bitkin ve moralsiz? Bilen varsa beri gele… 

  Yazarların, şairlerin daha fazla nüfuz etme isteği o ülkenin edebiyatını güçlendirir. Ve dünya edebiyatına yeni bir ses, renk hediye eder. Ya siyasilerin nüfuz etme istekleri; kendi ülkelerini sefalete sürüklediği gibi, dünyaya kan ve gözyaşı armağan ederler.

  Andre Suarez Tolstoy için şu satırları ölümsüzleştiriyor:

Tolstoy’un bütün hayatı, bir nüfuz etme denemesidir. Bütün gerçek fethiler gibi en zor olan fethe uzanır. En çetin zafer, en güzel olandır. Zor görevleri sevmeli insan. Öncelikle bu acımasız bir benlik demektir. Bütün tutkular içinde gurur en güçlü olanıdır. Kendi ihtiraslarının en inatçısı olan bir insan, asla yoktur. Sırtındaki kambur gibi onda bir nüfuz etme içgüdüsü vardır. Her yerde hazır ve nazırdır o. Üstat olmak ister.

  Tolstoy’un hayatında yer alan bütün çelişkiler, onun üstat olabilmesi aynı eksene sahiptir. Bütün kâinatı aşağılamak ister ve o andan itibaren kendisi de alçalır, tabi kendi yüzü de alçalan dünyadaki yerindedir. Sadece Rus köylüsünden ders olmak ister, bu basit öğretimi muhteşeme çevirmekten hoşlanır. Oysa onun alçak gönüllü oluşunda bir muhteşemlik vardır.”

  Bu ülke neredeyse kendi iç savaşını yüz yıldan bu yana veriyor. Yemeyip yediren, giymeyip giydiren anne ve babaların tek isteği, eğitim verdikleri, çeyrek yüzyıl okula yolladıkları çocuklarının daha iyi bir geleceği olsun.

 Fakat uygulamada böyle mi? Hırpalanmış çocukların, muhteşem ve daha zengin meslekler adına, yaptıkları bütün eğitim, öğretim girişimleri büyük hayal kırıklıklarıyla sonlanıyor. Bekleyen mühendisler, öğretmenler, mimarlar çığ gibi büyüyor.

 Acaba, nüfuz etme çabalarını bırakıp, bütün enerjilerini ülkenin daha iyi öğretimi, eğitimi, gelişimi adına harcasalar bugünkü karışıklık ve kargaşa, aynı zamanda büyük kuşkular olur muydu? Olmazdı elbet! Çalışırken insanlar batmaz, çalışırken, para kazanırken, sinir krizleri geçirip nadide birer esere dönüşmüş bu canlılar hazin bir yok oluş töreni içinde yer almazlardı.

                                      Güven Serin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder