Kamera; Güven Pera Müzesi
Kamera; Güven Pera-
Güllü bir kızın portresi
Kamera; Güven Pera Müzesi
Kırmızı etekli bir kız
Kamera; Güven Pera Müzesi
İki oğlu, bir kızı ile bir kadın portresi
PERA
Pera deyince akla
Beyoğlu, İstiklal Caddesi gelir. Yemek mekanları müzikli eğlence yerleri,
oteller, müzeler, camiler, kiliseler gelir. Pera deyince akla bir başka şey
daha gelir; Suna İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi gelir.
Pera Müzesi özel
müzeciliğin öncülerindendir. İstanbul müzeciliğinin öncüleri oldukları gibi
Türkiye müzeciliğin lokomotifi konumundadırlar. Pera Müzesi işlev yönünden
klasik müze ile modern müze anlayışı içindedir. Burada aradığınız tarihi,
sanatı, sinemayı, müziği, dinlenceyi bulacağınız gibi içinizdeki güzelliği,
iyiliği de büyütme ve ortaya çıkarma şansına erişe bilirsiniz.
İstanbul Tekirdağ’a
iki saat uzakta olduğu halde Tekirdağ halkımın büyük çoğunluğu için İstanbul;
hastaneler, hastalık demektir. Bir kısmı için alış-veriş etme yeri, bir kısmı
içinde “yaşamak” anlamına gelen kendi özgürlüklerinin başladığı yerdir de aynı
zamanda. Aslında İstanbul her şeydir; bu şehirde şifada bulabilir, aradığınız
kendinizi de yakalaya bilirsiniz. Suların kıtalar arası akışını, kuşların
muhteşem göçlerini de bu şehrin Karadeniz yakın kesimlerinde izleye bilirsiniz.
Bu şehri kadına
benzetip muhteşem bir sevdayı da büyütüp kocaman bir aşk hikâyesinin yazarı da
olabilme ihtimali vardır. Siz, hayallerinize güvenin yeter ki. Hayallerinizi,
düşlerinizi gerçeğe dönüştürecek şehir İstanbul şehridir. Sarayburnu’ndan
farklı bir düşü gerçeğe davet edersiniz. Kızkulesi’nden Leonardo’ya bir
kurtuluş ümidi de olmanız mümkündür. Adalar çam kokularından çok öte yalıların,
köşklerin gösteri yaptığı, hiç bitmeyecek fayton seslerinin bilge kılıklı karga
sesleriyle buluştuğu yerlerdir.
İstanbul tercihinizi
sağ-salimken yapmanız en iyisi olacaktır. Ne hastalığın şifasını, ne de alış
verişin bitmez tutkusunu gerçekleştirmek için; bu şehre kendi hiç huzurunuzu,
belki de hiç doymayacak ruhumuzun açlığını bir parça gidermek için gelin.
Eminönü balıkçılarının ekmek arası balığını yerken boğaza açılan vapurların
seyir seferlerini izleyin. Bir abide olan Galata Kulesi ve taş sokaklarına
tanıklık yapan taş binaları seyrederek yokuş yukarı tırmanmanın zevkini
yaşayın.
Cihangir’e uğrayıp
büyük usta Orhan Kemal Müzesine soluklanma, bilgilenme ve anma içtenliğinin
büyük hatırı adına yapın. Hemen yakınındaki Özkonak Lokantasının altmış yıllık
serüvenine, insanları besleyen damak tadı içtenliğine dilinizi değdirin.
Yetmişlik delikanlı ile tanışın. Manda yoğurdundan, kazandibi tatlısından
yiyerek üzerinize vazifeymiş gibi yemek ve tatlı konularında bilgi sahibi olun.
İtalyan Hastanesi,
Alman Hastanesi ve keskiler, çekiçlerin usta elleriyle yapılmış taş binaları
gölgesinden ilerleyerek İstiklal Caddesine gelin. Her metrede değişen dünyalara
bir kez ve ağır ağır tanıklık etmeye çalışın. Akan sele karşı durmanız zor olsa
da direnin. Her metreye sıkışmış dünyaları, renkleri, modelleri ve sesleri
zamanın ötesinden seyredin.
Artık başka bir mekan ve biraz dinlenmek derseniz Suna İnan Kıraç Vakfı Müzesine Pera’ya doğru
ilerleyin. Galatasaray Lisesini geçip Odakule yanından Pera’ya, taş ile
mimarinin sanata dönüşmüş binasına girecek bedeninizi damlayarak, süzülerek
sokun içeriye.
Baştan da söylediğim
gibi Pera Müzesi hem klasik anlamda hem de modern müzecilik anlamında
kucaklayacaktır sizi. Birkaç ayda bir yenilenen sergilerinin yanında kendi
eserlerini sürekli görmeniz mümkündür.
Sinema salonu,
sohbet olanakları, panel günlerinin yanında dünya çapında eserleri de burada
bulabilirsiniz. Tam da bu zamanda 13 Ekim tarihi itibariyle yenilenen eserleri
resmin, sanatın, düş gücünün, emeğin anlatımını yapıyor.
Altın Çocuklar
Sergisi 16 ve 19. yüzyıldan portrelerle o dönemleri anlatıyor bize. O dönemler
hakkındaki inancı, renk anlayışını, giyimi, gelenekleri aktarıyor. Dönemin
altın çocuklarını, ileride tarihin önemli birer parçası olacak çocukların en masum
halini gördüm. Resimlerin büyük çoğunluğunda ise şaşkınlığımı gizleyemedim.
Şaşkınlığımın nedeni
erkek çocuk portrelerinde erkek çocukların birer kız gibi giyinmiş olmasıydı.
Sonradan öğrendim ki bu iş ayrı bir geleneğin parçasıymış. O zaman çocuklar
yedi yaşına kadar giyim yönünden kızlardan pek ayrılmazmış. Bu da ayrı bir
yaşam anlatımı…
İkinci sergi ise
Yannick Vu ile Ben Jakober’in çalışmalarını yani Flash Back (Geri Dön) isimli
sergilerini gezdim. Klasik müziğin yankılandığı temizliğin, dinginliğin ve
öğrenimin mutluluk şarkıları çağırdığı Pera Müzesi insan içinin yeşil kalması,
pembeyi öldürmemesi için, karaya, sarıya, maviye de evrensel anlamlar yüklemek
adına gezilmeli.
Pera Müzesi
eserleriyle, sohbetleriyle, sineması, müziği ile insanın yanında olduğu kadar
çay salonuyla da yanınızda. Çayın, kahvenin, pastanın lezzetini denemeyi
düşünüyorsanız iki saatlik mesafede olan Pera’ya; klasik ve modern anlayışın
doğduğu ve yeşerdiği yere; düşlerin gerçeğe, gerçeğin düşlere aktığı yerlere
doğru ilerleyin…
Güven Serin
2 yorum:
Mekanları bu kadar güzel tasvir edebilen kalem, mutlaka bir kitaba akıtmalı bu hünerli kalemin dilindekilerini sevgili Güven. Anladığım kadarıyla bir İstanbul aşığısın.. Güzelliklerini görmek ... gezmek... meftun olmak için İstanbul güzel gerçekten.. Niye ben hiç sevemedim bilemem!!
Tanıtımın ve muhteşem anlatımın için teşekkürler ..
Günaydın öğretmenim. Çok teşekkürler size. Mekanları gezmeyi, gezilen yerlerdeki izleri gözlemeyi,dinlemeyi seviyorum. Ama o mekanları bir de Dante, Vergilius ile gezsem daha da mutlu olurdum :)) Sevgi ile...
Yorum Gönder