Kamera;Güven -İstanbul
Yaşam Sergisi
Durduramadığımız zamanı ne kadar çok
şeylerle ağırlaştırıp curcunaya çeviriyoruz.
İnsana o kadar az şey yeterken ve o
az şeyle insan denen canlı, evreni bile
kucaklayacak coşkuyu, sonsuzluğu
hissederken; biz hislerden yoksunlaşan
nesnelerin, sözlerin, yaşam biçimlerin
kölesiyiz adeta...
Kamera; ;Güven-İstanbul
Yaşam Sergisi
Yapraklardır ormanı var eden. Çeşitten
çeşide renkten renge dönüşen;
şiiri, resmi, felsefesidir ormanın
yapraklar.
CURCUNA
Muhteşem bir curcuna
yaşanıyor güzel ülkemde. Güzel olduğu kadar alımlı ve çekici… Ama zarafetinin
kurbanı ülkemin ağıt yakanları bitmeyecek.
Kadın güvene
bileceği en son limana, yani devlete sığınıyor;
“Beni kurtarın, ayrıldığım eski eşim öldürecek” diyor…
Adalete, emniyete yalvarıyor. Kendini koruma durumuna düşmüş adalet, devlet;
bir, beş, on, yüz, bin kadının; “kurtarın” çığlıklarına seyirci kalıyor.
Bu ülkede adeta
taparcasına sevdiğim ülkemde ölen, öldürülen her kadın, çocuk, emniyetin de,
adaletin de ölmeye başladığının habercisidir.
84 yaşındaki Ahmet
Bey dostça sesleniyor bana;
“Bak etrafına cami sayısı hastane sayısını çoktan geçmiş.
İmam Hatip Liselerinin bolluğuna bak! Et tüketimimiz, süt tüketimimiz gelişmiş
ülkelerin en gerisinde. Kitap okumamız, tiyatroya gitmemiz de öyle. İş
kazaları, trafik kazları şampiyonuyuz. Taciz olaylarında, genç yaşta zorla
evlendirmelerde korkunçluk derecesinde. Hangi kurumu düşünseniz inçiniz
yanıyor. Göstermelik, görüntülük muhteşem bir gösteri içinde! Sen bu halka bir
şey anlatacağım diye hiç boşuna didinme evlat!”
Gerçek bir
Cumhuriyet aşığı Ahmet Bey’in zihni pırıl pırıl! Zekâsının yanında olayları
izleyip uzağa bakışı da öyle! Matematiği, edebiyatı, tarihi, sanatı, felsefeyi
anlayanlar her şeyi çoktan görmüş. Ama bir tek şey anlaşılamamış; insanın
yapacağı büyük şaşırtmacalar hep vardır. Zaten bizlerden istene de bu ülke
sevdalılarının, akıl ve bilim yolunu seçmişlerin pes etmesi değil midir?
Bir şeyi fark
ediyorum; artık televizyon, gazete haberlerini izleme cesareti gösteremiyorum. Çünkü
ölüm-vahşet kokuyor.
Sesler, her taraftan
sesler curcunaya destek veriyor. Kim daha kurnaz, kim daha hilebaz yarışı
kazanıyor gibi görünüyor. Adalet, zarafet, ar-namus, saygınlık, erdem çoktan
nefessiz kalmış. Sesleri bile çıkmıyor.
Yakınımdaki gazetede
gördüğüm karikatüre sığınıyorum. Mustafa Bilgin usta işi bir gösteri yapmış.
Piyanonun başında bir dahi müzik yapmaya çalışıyor. Fakat bir ses olağan üstü
bir davul sesi; başbakanın karikatürü olanca kuvvetiyle davulu; güm, güm, güm
diye çalıyor. Piyano başındaki genç dahi Fazıl Say, dikkati dağıldığı için
piyanonun tuşlarına dokunamıyor bile. Ter içinde kalmış. Curcunaya karşı yenilmişliği
yetmezmiş gibi, davul çalan başbakanımızın yanındaki yaveri “SUS” işareti
yapıyor. Kime mi? Elbette zaten susmuş olan müzik adamına. Ne muhteşem sanat,
ne muhteşem yaşam biçimi değil mi dostlar…
Bu düşüncelerin
içinde curcuna-lar karşısında yorgun düşen bedenimin beklediği esintiyi, bir
başka tanıklık ettiğim olayla birleştiriyorum;
İstiklal Caddesi
içinde yürürken o büyük, o muhteşem sahne geliyor gözlerimin önüne. İki genç
turist, bir sel gibi akan İstiklal Caddesi kenarında harçlıklarını çıkartmak
için müzik yapmak istiyorlar. Genç kızın elinde bir keman, erkeğin elinde ise
bir gitar. Müziğin dinginliği, becerikliliği ikisinin de yüzünden okunuyor. Ama
yüzlerinden bir başka şey daha okunuyor; büyük curcuna yüzünden müzik
yapamıyorlar. Hangi curcuna mı? Beş metre ötelerine kurulan çingene kızların
vur patlasın, çal oynasın eğlencesi yaşanıyor. Bir darbuka, bir klarnet ve üç
çingene kızı insanların dikkatini o yöne çekiyor.
Keman çalan genç kız
da, gitarı elinde tutan erkek de oldukça üzgün. Büyük curcuna onların büyük
sanatlarını gölgede bırakıyor. Ama biraz şanslılar da, şimdilik onlara birisi :
“sus” işareti yapmıyor.
Sesler, ölümler,
yıkımlar ve büyük ağıtlar; akıyor millet bir sel gibi; hiçbir şey olmamış gibi,
darbukanın sesini duyan eğlencenin, şirretliğin, miskinliğin ve suskunluğunun
içinde kayboluyor…
Ne garip, ne büyük
gafletin hikayesi yazılıyor…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder