EN AZ ÜÇ DİL BİLECEKSİN
( Bedri Rahmi Eyüboğlu )
Değerli tarihçimiz Halil İnalcık tarih bilimini anlamak, yazmak için; “ En az beş dil bileceksin. Bunlardan ikisi batı dili olacak” derdi.
Dil bilmeyi bırakın, kendi diliyle doğru dürüst iletişim kurmayı beceremeyenlerin en çok sahnede olması, birçok aydına; “ Ne günlere kaldık! “ haykırışını yaptırıyor.
Kim ne derse desin, toplumumuzun geneli; az okuyor, az merak ediyor, az geziyor. Ve çok dert üretiyor. Fikri, bilgisi, görgüsü olsun olmasın; var etmenin ulvi ve kalıcı tarafında olmak yerine, yıkmanın, yok etmenin karanlık, dozlu dumanlı tarafında olmayı tercih edenler hiç de az değil…
Türk şiirine, resmine, eğitimciliğine kendi imzasını bırakan ve öğrencilerinde derin izler bırakan Bedri Rahmi Eyüboğlu ise “ En az üç dil bileceksin” sözünü, inancını mısralara taşıyor;
“ En az üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En az üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En az üç dil
Birisi ana dil
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime aslanağzında “
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dehası-sanatı ve öğretmenliği; öğrencileriyle kurmuş olduğu samimi arkadaşlığının, dostluğunun sınırları, en azından genişliği ve derinliği henüz tam olarak belgesellere, gelecek kuşaklar için besin değeri yüksek araştırmalara kavuşamadı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu birkaç yudum daha yakın bir hissiyat taşıdığım için kendimi şanslı hissediyorum. Onun öğrencilerinden, dostlarından birisini çok yakından tanıma, bu değerimiz-sanatçımız-öğretmenimiz ile dostluk kurma güzelliğini yaşıyorum.
Sözünü ettiğim öğretmen sanatçı ve yazar; Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık’tır. Selçuk öğretmen ile ne zaman konu açılıp sözü Bedri Rahmi Eyüboğlu’na getirsek; gözlerinde üniversite yıllarından bir ışık ve bir bakış…
“ Reis” derdi bize seslenirken. Ve her şeyden önce bir arkadaşın çare üretme yeteneğine, samimiyetine ve iradesine sahipti. Bizi sadece sınıfta değil dışarıda görmek ister, çalışmalarımızı halkın, şehrin içinde, esin kaynağını yaşam alanlarında aramamızı öğütlerdi.
Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık da aynı felsefeyi ilerleterek devam etti. Sadece sınıflara sıkışan, öğüt ve ders veren bir öğretmene ve sanatçı olmak yerine; öğrencilerine “ Biz bir ekibiz ve yaratacağımız eser, hepimizin emeği, düş ve el hünerleriyle var edeceğiz!”
Bedri Rahmi öğretmenleri; Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı sanatını, felsefesini kendi düş gücü, esin becerisiyle yoğurup daha ötelere taşıdı. Tam da halkın içine; kalbine…
Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık’ı İstanbul Moda Saint Joseph sanat atölyesi içinde, öğrencileriyle yaptığı çalışmalarda izlerken; bu dehaları, sadece sanatlarıyla değil insanlıklarıyla da iz bırakan insanları bilmenin, anlamanın yakınında olmanın mutluluğu; kendi adıma tarifi çok zor olan bir şey…
İradesi özgür, vicdanı sağlam olan sanatçıların sanat eserleri de nesilden nesle bu yüzden hep yazıldığı günün sıcaklığı, tazeliği içinde aktarılmaya layıktır;
“ En az üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nereden ince ise oradan kopsun demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin”
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder