8 Ağustos 2023 Salı

BİR KADIN: KAŞIKÇILI

 


Kamera; Güven 

                                          BİR KADIN: KAŞIKÇILI

   Kimileri için abla, kardeş, elti; eşi Bey Aga (Hüseyin Yıldız) için bir eş ve evlatları için bir anne…

    Ekmeğini kendisi yoğurur, kendisi pişirirdi. Şimdi yerinde yeller esen gerçek köy ekmeklerinden… Kendisi yemekten çok yedirmeye adanmış, yazgısı; üretmek olan Bir Kadın: Kaşıkçılı…

    Civar köylerde O’nu “Yorgancı Hidayet” olarak bilirlerdi. Kim bilir kaç yüz aileye yorgan dikmiş, adı sanı unutulmuş kişilerin öykülerini bilip susan ve sarıp sarmalayan yorganlardan…

  X ve ondan önceki kuşaklar için yatak-yorgan çok önemliydi. Bugünün her evde bulunması mecbur olan eşyaları gibi çok değerli yorganları dikerdi Yorgancı Hidayet…

   Başladığı hangi iş olursa olsun; ağlayıp sızlamaz, didinmez ve yardım dilemezdi. Akıtılacak ise terin en serinini, yapılacaksa işin en marifetli olanını yapar; “İş bilenin kılıç kuşananın” atasözünü harfiyle uygulayan Bir Kadın: Kaşıkçılı…

  “Giderken bir iş, gelirken bir iş yapacaksın” felsefesiyle yaşar, bugünün hastalığı olan şey, “ stres, can sıkıntısı” yanına bile uğramazdı… Kendi evlatlarını büyüttüğü yetmezmiş gibi sarı saçları mavi gözleri olan küçük bir kızı da büyütmeye koşuyordu.

   Köprübaşı denen yerde inerdi Kaşıkçı minibüslerinden. Onu tanıyanlar bilirdi nereye gittiğini. Bir elinde yarım kalmış bir an önce yetişmesi gereken yorgan olan bir beyaz çuval taşırdı. Diğer elinde, iki kişinin zor taşıyacağı birkaç bez çanta bulunurdu. Ağır mı ağır… İçlerinde neler yoktu ki; mevsimine göre kavun, karpuz, soğan, peynir, fasulye ve her zaman küçük kız için başka sürpriz hediyeler…

   Onu karşılamaya gelen genç adam, gelen yüklerin altında ezilir, bunca özverinin nasıl yapıldığını, hangi evrenden süzülen sevgi enerjisiyle gerçekleştiğini düşünürdü…

  —Bunca yükü niçin sırtlandın? Neden getirdin? Dendiğinde:

-Ma kızanım, hiçbir şey getirmedim ki, mahcubiyeti içinde getirdikleri, verdikleriyle hiçbir zaman yetinmeyen Bir Kadın: Kaşıkçılı…

   Ekmeğini kendi yoğurur kendi pişirirdi. İneğini kendisi besler, kendisi sağar ve sütünü yoğur yapardı. Bağ-bahçeden, ahırdan ve mutfaktan arta kalan zamanlarda yorgan, yorgandan çalınan zamanlarda ise yaz dışarıda tüten ateşte pişen, kaynayan yemeklerin kokuları yayılırdı evin, bahçenin her tarafına. Zayıf ve becerikli ak elleri; duman değil ateş kokardı. Elleri, ateş, buğday, hamur, ekmek kokan Bir Kadın: Kaşıkçılı…

   Gri pardösüsü içinde zayıf görünüşlü, elleri yüzü zamanın kırışıklarıyla dopdolu, yazgısı sadece üretmek ve vermek olan Bir Kadın: Kaşıkçılı…

   Her pazartesi Köprübaşı minibüs durağı ve taptaze başlangıçların içinde hiçbir şikâyeti olmayan bir insan… Evlatlarına adandığı gibi torunu için haftanın beş günü, yer-mekân değiştirip bildik insan davranışları sınırlarını zorlayan, gülmeyi bile çocuksu masumiyet ile mahcubiyet ile birleştirip yoğuran, elleri is değil; ateş, buğday, hamur ve ekmek kokan; Bir Kadın: Kaşıkçılı…

 Güven SERİN 


 

 

                  

Hiç yorum yok: