internet
KIRTIPİL HAMDİ
Bazı lakaplar olumlu
olurken bazıları ise olumsuz oluyor. Tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’a en yakın arkadaşlarından,
Behçet Necatigil’in “ Kırtıpil Hamdi” lakabını takmasıyla olumsuzluk serüveni
başlar.
Zaman, sanatın ve
sanatçının lehine işler. Kendi zamanında büyük acılar, zorluklar, yokluklar
çekse de, sanatını yüceltmek için besleniyorsa her yudum kederden, dertten; çok
yönlü, çok sesli eseri de doğar ve akacak olduğu zamanlara…
Edebiyat tarihçisi,
eğitimci, şair ve romancı ve birde öğrencisi Sefa Kaplan’ın ona seslenişindeki
kişi; Aziz Hamdi Bey…
Bugünün dünyasında
her şeyin her an değiştiği,kıyamet gibi kirli bilgilerin sürüklendiği akışlar
içerisinde kendi neşemizi,görgümüzü korumak fazla değil bizlerden 50–100 yıl önce yaşamış edebiyatçılara da kulak vermekle daha net ve sağlam olacaktır.
Büyük sanatçıların
doğru dürüst eserlerini tanımayanlar bazı isimleri saysak; “ Nazım Hikmet,
Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Veli, Sait Faik, Behçet Necatigil, Yahya Kemal,
Namık Kemal, Tevfik Fikret, Abidin Dino, Cemal Süreya, Haldun Taner, Orhan Kemal,
Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ahmet Haşim” daha yüzlercesinin isminin
geçtiği yerde bile sezgisel aydınlanmalar olur… Bu insanların yaşama
tutunmalarının yegâne sebebidir öyküleri, şiirleri, resimleri, heykelleri…
Nasıl ki Bedri Rahmi
Eyüboğlu deyince aklıma; “ İbrahim Çallı, Bedri Rahmi ve Ahmet Selçuk Özbek
Kızılışık geliyor, öğrenince, girince edebiyatın kadim koridorlarına, sırlarla
dolu sayfalarına; “ Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Sefa Kaplan” nesilden
nesle akışlarını öğreniyoruz.
İbrahim Çallı’nın
öğrencisi Bedri Rahmi ve onun öğrencisi Selçuk Özbek Kızılışık… Yahya Kemal’in
öğrencisi Ahmet Hamdi ve onun öğrencisi Sefa Kaplan… Edebi ölümsüzlüğün akışı,
berrak hale gelip, sayfalardan günlük yaşama dönüşümü böyle bir şey olmalı…
Büyük eserlere imza
atan fakat neredeyse 55–60 yıllık ömürleri olan yazarlarımızın, şairlerimizin,
ressamlarımızın biyografilerini okudukça, öğrendikçe, onların yaşam karşısında
duruşları, eserlerinin bile önüne geçecek erdeme-ruhsal yetkinliğe ulaşıyor…
Bugünün dünyasında değişmiş,
dönüşmüş çirkin bir halde de olsa insanlar tarafından dolup taşan bir yer var;
İstanbul’un İstiklalinde; Narmanlı Han veya Narmanlı Yurdu. Burası sadece Bedri
Rahmi Eyüboğlu’nun evi, atölyesi olmamıştır. Aynı zamanda kırk yaşından sonra
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da sığındığı bir yer, köşedir.
Bazı yerlerin
çekiciliği üzerilerinde bulunan mekânlardan, esnaflardan, eğlencelerden ötürü
olmaktan çok ötedir. Orada yaşamış, fikren, ahlaken büyük zenginlikler ortaya koymuş,
her büyük sanatçı gibi kendi zamanından ötelere yazgılı insanların, insanlık
enerjilerinden de kaynaklanır…
Ahmet Hamdi Tanpınar,
yani en yakın arkadaşının ona taktığı lakaptaki Kırtıpil Hamdi, Narmanlı
Yurdu’na taşınmadan önce ablası Nigar Hanım’ın evinde kalıyordu. Ablası,
eniştesi, eniştenin eski evliliğinden kalan hasta kızı, hasta kızın bir ayağı
sakat polis kocası, bir başka hasta kardeşi Kenan ve sayıları her gün değişen
kedilerle bir arada yaşamak zorunda kalan Ahmet Hamdi…
Narmanlı Yurdu’nun
rutubet kokan, pencereleri perdesiz evin sahibi Ahmet Hamdi’nin evine her akşam
onlarca insan geliyordu. Kırtıpil denen o yüce insanın bilgisi görgüsü; edebiyattan,
felsefeden, sanat teorilerinden, medeniyet tarihinden, dinler tarihinden,
psikolojiden, antopolojiden, sinemadan, tiyatrodan, resimden, müzikten, akla
gelecek bütün disiplinlerden beslendiği için, onunla vakit geçirmek,
sohbetlerin lezzetinden faydalanmak için öğrencisinin söylediği gibi;
“Neredeyse tüm Beyoğlu bu odaya akıyordu...”
Kırk yaşından sonra
kendine ait bir odaya Narmanlı Yurdu’nda kavuşan Ahmet Hamdi Tanpınar, arkadaşı
Ahmet Kutsi’ye yazdığı mektupta; “ Nihayet yapabildim. Şimdi oturabileceğim,
çalışabileceğim, seni misafir edebileceğim bir köşem var. Her şey tamam fakat
perdesi yok. Hazin değil mi? Kepenk arkasında oturuyorum”
Yaratıcı insanların,
insanlık davasıdır bir köşede oturabilmek. Bir pöstekide kim bilir kaç bin
fikir üretti, göksel enginliğe teslim olmuş, onun öz evladı olan; yazarlar,
şairler… Belki, Ahmet Hamdi, perdesiz Narmanlı odasında yazdı bu şiiri;
" Başımızın üstünde bir bulutun
Güneşe asılmış
gölgesi
Uzakta toz halinde
dağılan
Yoğurtçu sesi,
Gün bitmeden başladı
içimizde
Yarınsız insanların
gecesi”
Aşiyan Mezarlığında
iki arkadaş, iki dost; Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar; zamanın
içenden de, dışından da bakıyorlar Aziz İstanbullarına…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder