BIÇKIN REALİST
Şöyle çevreme bakıyorum da ne çok Bıçkın Realist var. Her şeyin en iyisini bilen, hemen her konuda fikri olan; “ Bilmiyorum” demenin ayıp sanılacağını düşünen bıçkınlara bazen gülmek, bazen de acımak geçiyor insanın içinden…
Sanırım, ülkemizin kaderi de böyle insanlarımızın çokluğundan ayrı bir yöne evrililiyor. Toplumumuzun kurnaz sakinleri Bıçkın Realistleri pek severler. Onları öne sürüp, öncü rolü verip; “ Sen yaparsın ağabey” deyip, bıçkınları el yanmasın, el yakmasın diye maşa gibi kullanmak, Nasrettin Hoca torunları için çocuk oyuncağı…
Bıçkın Realistlerin Romantizme olan karşı çıkışları fazla gerçekçi oluşlarından görünse de “ Senin gerçeğin nedir?” dediğinizde, elle tutulur bir gerçeklik de öne sürmedikleri gibi yol haritaları da bulunmuyor bizim bıçkınların…
Herkes en iyi bildiği alanda faaliyet gösterip kendi yolunun yolcusu olup, kendini önemsediği kadar diğer düşünceleri, canlıları da önemsese ne çok zaman kalır kavga etmekten öte; eğlenceye, dinlenmeye, düşünce dansı etmeye; ne çok heyecan, yepyeni fikirler çıkar ortaya…
Bıçkın Realistlerin yanında siz siz olun çok ciddi konulara girmeyin. Öyle bir karşı duruşta bulunurlar ki kırk yıllık dostluğunuz da bir anda yok olup gider zamanın çöplüğüne. İnsan denen canlı ister istemez anıları, öncesi olan arkadaşlarını, tanıdıklarını özlüyor. Hele bir de araya birkaç veya daha fazla zaman birimi girdiyse, geçmişte yaşanan bıçkınlık tatsızlıklarını unutur gibi oluyorsunuz.
Böyle bir anın yolcusu olup en sonunda aylardır görüşmediğim Bıçkın Realisti aradım. Sahilde çay bahçesinde buluştuk. On beş dakika kadar işler yolundaydı. Ortak konular, halden hatırdan söz etmeler sona erince, sazı bir ele aldı ki sormayın! Ülkemizin siyasi geleceğini, seçimlerin ne zaman olacağını, filanca partinin, filanca siyasetçilerin başlarına geleceklere kadar her türlü KÂHİNLİĞE soyunmadı mı?
Korktum başıma geldi diye düşündüm. Konuyu ne kadar başka yere taşımaya çalışsam da Bıçkın Realistler bir kere motorları çalıştırmaya görsün, durmak bilmezler. Baktım ki sözlerim, uyarılarım sertleşiyor. Oysa ne büyük özlemle aramıştım bıçkın tanıdığı. Ne farklı sohbetler beklemiştim, gezdiği, gördüğü yerlerden geriye süzülen bir şeyler vardır diye…
Olmadı, yine başaramadık… Konuşmayı, ortak konular bulup, yepyeni fikirlerle tartışmayı bir türlü başaramıyoruz… Her yer, Bıçkın Realistler le dolu… Akşam olunca televizyon kanalları arasında sıçraya sıçraya maymuna döndük… Tartışma programlarındaki Bıçkın Realistlerin bilgisi kaç filozof da vardır acaba? Her konuda, sınırsız, sansürsüz öfkeler, içi boş bir sürü teori; fikir diye insanlığın suratına suratına ne hakiki şamar gibi çarpıyor.
Eğer Romantizmi, sanat dallarını, eğer bilim dallarını, felsefeyi, sosyolojiyi kendi çabalarımızla aramazsak, kendi yenilenme şölenini oluşturmazsak seyrettiğimiz tartışma programlarından öğrensek öğrensek; Bıçkın Realist olmayı öğreniriz.
Bir kurtarıcı, bir kâhin gibi başlarız her açılan sohbete; ama çok sonra yalnız bir insanın ezik, büzük hali içinde şöyle diyebiliriz;
“ Hiç arkadaşım yok! Hepsi bir yerlere kaçtı.” Bıçkın Realist, lafı evirip çevirmeyip “Bendeki sabırsız huylar, düşünce yapısı herkesi kaçırmaya yetti!” dese, belki kendi miladi dönüşümünü başlatacak ve dünyanın bıçkınlıktan öte ne çok rengi, sesi, soluğu, nefesi, dansı olacağını görecek de belki geçmiş günleri için ağlayacak; bıçkın bıçkın, realist realist…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder