YAŞLI MÜZİSYEN
(
Tuttum İnsanları Sevdim )
Onunla hava limanında uçakların kalkma saatini beklerken tanıştım. İkimizde erken gelip hava limanı içerisinde kitap okuyup gözlem yapma görgüsüne saygı duyduğumuz belli… Antalya’ya bir davet için gidiyordu. Sevenlerinin isteği üzerine bir de müzik ziyafeti çekeceklerdi…
Gözleri ışığa duyarlı olduğu için güneş gözlüğü takıyordu. Bir süreliğine çıkarsa da izin isteyerek yine taktı. Neredeyse ömrünün tamamını müzikle geçirmiş. Bolca anı ve serüven biriktirmekten başka hiçbir yatırımı ve birikimi yokmuş…
Klasik manada sağlamcı ve çalışkan insanlara göre ; “ Bir baltaya sap olamayan” iyi insanlardan biri sayılmakta. Bu zamanda birkaç ev, birkaç araç ve yüklüce bir hesaba sahip değilsen, iyi olmak, sanatçı olmak yeterli görülmüyor.
Her şey daha büyük, daha güçlü, daha ses getiren, fazlasıyla beğenilen mantık üzerine kurulunca; tam manasıyla bambaşka bir dünyevi amaç içerisinde buluyor insanlık kendisini.
Devreye giren, insanlığın o korkunç ve yarı tanrı isteklerini yerle bir eden şey yine sanat oluyor. Sanatçıların insana dokunuşları farklı farklı oluyor. Kimisi müzik, bazıları sinema, tiyatro veya opera ile…
Öykülerin dokunuşu ise apayrıdır; Goriot Baba’nın yaptıklarına, bugün için kaç kişi “ fedakârlık ve evlat sevgisi” der? Kim bilir ne küfürler ederler; muhteşem serveti sadece sevgi adına harcadığı için Goriot Baba’ya.
Yaşlı müzisyenin yüzündeki tebessüm, özgürlüğünün kendi ellerinde oluşundandı. Nerede duracağını bilip, neyle yetineceğine çoktan karar vermiş olmasındandı…
Tuvalete gitmek için izin istedi. Bavulları, gitarı ve yan tarafta duran kitabı bana emanet bırakıldı. Dokundum ben gelmeden önce okuduğu kitaba. Can Yücel’in şiir kitabıydı.24.sayfa ile 25,sayfa arasında beyaz bir kâğıt duruyordu. Kurşun kalemle bir sürü not düşülmüştü beyaz kâğıdın üzerine. Okuduklarıyla ilgili hatırlatma notlarıydı hepsi.
24.sayfada epey çalışmışa benziyor. Altmış dokuz dizeden oluşan şiirin ismi; Bir Numaralı Halk Düşmanıydı. Dizelerin yarısından fazlasına işaret bırakmıştı yaşlı müzisyen. Kimisinin altını çizmiş, kimisi üzerine bir, bazılarına iki, üç ok işareti yapıp önem sıralarını belirlemişti.
Can Yücel’in şairliğini sevmeme bilmeme rağmen bu şiiri hiç okumamıştım. Hayli uzun ve neredeyse tüm zamanlara hitap edecek derece sosyal meselelere dokunmuştu şair;
“ Reis Bey dedim Reis Bey
Asın beni dedim dövün öldürün beni”
Şiire dalalı, notların içinde gezinmem kaç dakika sürdü bilmiyorum. Geçen süre içerisinde yaşlı şair geri dönmüş, kitapla olan tanışma törenini sessizce tebessüm ederek izliyordu. Onu gördüğümü anlayınca;
“ Lütfen, rahatınıza bakın. Siz gelmeden önce okuyordum. Can Yücel’in Bir Halk Düşmanı şiirini de çok severim” dedikten sonra koltuğuna oturmadan önce almış olduğu kahvelerden birini bana uzattı. Küçük bavulundan bir kitap daha çıkartıp beni rahat bırakma adına açtığı bir başka kitabın sayfalarına daldı.
Yaşlı şairin nezaketi sayesinde hayli ilginç, duyarlı bulduğum şiirin altmış dokuz dizesini birkaç kez okudum. Dikkat çektiği notlarını irdeledim. En çok çizgi ve ok bıraktığı son dizelere iyice yoğunlaştım;
“ İşte böyle dedim Reis Bey
Başınızı ağrıtmayım
Yoksa bunlara gelinceye dek daha ne haltlar karıştırmadım
Biliyorum suçluyum razıyım cezama
Çalmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na’aptım biliyor musunuz Reis Bey
Tuttum insanları sevdim”
Kitabını teşekkür ederek iade ederken yaşlı müzisyene şu soruyu sordum;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder