İnternet
DÜNDE KALANLAR–7
YER GÖK, HUYSUZ
VİRJİN
Daha birkaç gün önce
Huysuz Virjin’in ( Seyfi Dursunoğlu ) ölüm haberi tüm ülkeye; kıyamet gibi
yayıldı. Yer ve gök; onun sevenlerini çığlığıyla inlerken, paylaşımlarıyla
eski-şen hatıralarının paylaşımıyla doldu ve taştı…
Ölüm haberleri, ölen
kişinin hısım-akrabası için can yakar, iz bırakır; bilenen doğal bir ayrılış
acısına dönüşür. Sanatçının, özellikle tüm ülkeye, dünyaya nam saldıysa;
kısacısı ünlü olduysa; ölüm çığlığı-acısı; büyük bir boşluk-karanlık ve korku
hissi yaratır. Bu yaratının gücü etrafı sarıp, sarsarken; sanatçının geride
bıraktığı sanatı; eserleri imdada yetişir. İşte orada sanatın yüceliği, lafta
olmayan ölümsüzlüğü pratik yaşamın içine, merkeze oturur…
Bu yüzden birkaç bin
yıl öteye uzanan bir antik kentin içinde, geride kalan eserleri; göz nuru, alın
teri ve büyük bir merak-açlık ile aramak… Peki, ama ne oldu da, nasıl oldu da
Huysuz Virjin’i bu kadar sevdik? Bizde olmayan neler vardı onda? Bir erkeğin
kadın kılığında sahne alması bilinmedik şey değildir. Huysuz Virjin gibi
niceleri geldi geçti bu topraklardan. Yerelde kalanlar, o gecenin, o yörenin
alkışını alsa bile, ününü-şanını çok ötelere taşıyamadılar.
Huysuz Virjin’in
gücü sanatından geliyor olsa da; hazır cevaplığı, toplumumuz adına tabu olmuş
sözcüklerin, duruş-giyiniş biçimlerinin sanatın alçak gönüllü mizan ve akıl
anlayışı içinde; yani sanatçının kılık değiştirme haliyle sunulması; insanların
gönüllerinde, sımsıkı kapattığı kapıları; “girilmez” denen yerlerine
girmesiyle; aslında Huysuz Virjin, bizi bize anlatmıştır. Bizim, edebi, felsefi
ve eğlence âleminden ne kadar uzağa fırlatıldığımız anlatmak istemiştir;
bizler gülmeye, o güldürmeye çalışırken…
Tabu ve argo sayılan
sözcüklerin, pekâlâ sahneye taşınacağı, bunca ağırlığın insanların üzerinden
hiç olmazsa böyle atılabileceğinin karşılığıdır onun sahnede almış olduğu
alkışlar ve insanların ağlayacak biçimde, hatta acınası gülüşlerinden gelen
dram yüklü sesler.
Huysuzun
programlarını alın, ağır ağır izleyin. Hazır cevaplığı, mahalle ağzı, hemen her
yerde duyabileceğimiz, belki de kendimizin de kullandığı suçlu sözcükler; aklın
erdemi, toplumun taşkınlığına sunulan güldürüden öte, bentlerinizi kaldırın,
kendinizi fark edin; utanmanın, ar perdesinin yoksulluktan ileri geldiğini; meziyetin,
akıl, bilim, sanat, felsefeyle süslenirse görkemine doyulamayacağını özüdür
Huysuz Virjin…
Ve Huysuz Virjin’in
sahnesini gelen ünlü konuklarına takılma, sataşma anlarındaki saf gerçekliğin
sadece bir ŞOV olmadığını, insan denen canlının sanatın özgürlük alanı içinde yaşamın
en aziz mutluluğu olan saf gerçeklik, hatta acı bir dürtü; dürtme eylemine
dönüştüğünü; gülenlerin, zoraki gülüşlerindeki, gülerken dahi kendilerini ağır
insan olma ayıbını örtmeye çalışmalarına karşı; bir toplumun, eğlenceden,
akıldan, mizahtan uzak kalırsa ne yaman çelişkilere, sosyolojik yoksulluklara
düşeceğinin aynasını tutmuştur Huysuz Virjin.
Onun yüce sanatına,
uçsuz bucaksız erdemine, ayıpları-tapuları edebi, felsefi zekâ ile evirip
çevirip bir güzel pataklamasına; gönülden alkış ediyor, selam ediyorum. Sanatçı
tam da burada doğar; öldü sanıldığı anda; alev alevdir, geride bıraktığı
eserleri; demircinin demire şekil veren elleri, denizcileri puslu havalarda
koruyan deniz fenerinin ışığı, şafak vakti çiğ taneciklerinden beslenen bir
çiçeğin yeşermesi, bülbülün bahar sevinci; hepsi, sanatçının söz, ses ve sahne
erdemiyle iç içedir.Güle güle; Huysuz Virjin; Anadolu selamı gibi; HOŞ GELDİN…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder