Eski Meyhaneler-internet
EFE SÜLEYMAN'IN MEYHANESİ
-------------------------------------------------------
Tekirdağ'ı Tekirdağ
yapacak ne kadar güzellik var-MIŞ! Büyük çoğunluğu geçmişte kalmış. Sanki kayıp
kıta gibi, neredeyse hepsi kayıp olmuş…
Doğduğum küçük yerde
de meyhane kültürü vardı. Birisi, Hamamcı Osman'ın Meyhanesi! Diğeri Arap
Hasan'ın! Hamamcı Osman'ın meyhanesine ağır adamlar, dediğimiz dedelerimiz
giderdi. Diğerine, babalarımız ve onların yaşıtları…
Tekirdağ'ın insanı
da meyhanelerine düşkündü. İşinde çıkıp evine gitmeden önce; birkaç saat vakit
geçirilen, günün yorgunluğunu orada attıkları, sosyal mekânlar. Bunlardan
birisi de Efe Süleyman'ın Meyhanesidir.
Trakya'nın Renkli
Dünyası, Aşrı Memleket kitabında ona ayrılan sayfalarda Öksel Demir’in
anlatımıyla, geçmiş; adeta güne davet ediliyor. Öksel Demir’in kaleminden
dökülen geçmişin anıları, bu şehrin sosyal ve kültürel hayatında ki kayıp
parçaları bulmuş bir çocuğun sevinciyle buluşuyor.
Efe Süleyman, ağır adamlardan! Onun mekânına
girince, ayağa kalkmadan, hafifçe başını öne eğerek, samimiyetle; “ Hoş
gelmişsin” diye seslenirdi. Efe Süleyman, öyle böyle değil; iri yarı, uzun
boylu bir adamdı. Gür, bembeyaz saçları, hafif alnına dökülmüş Efe Süleyman'ın
meyhanesi, onun yaşlı garsonu, giren her müşteriye saygın bir konuk karşılaması
yapardı.
Şimdiki ticaretin
cıvıklığını, insandan öte düşmüş oluşunu düşününce; Efe Süleyman'ı Kaf Dağları
ardındaki masallar gibi hatırlamamak mümkün mü?
Efe Süleyman'ın mekânında en güzel meze nedir
diye soracak olursak; hemen cevap verelim; Çiroz salatasıydı. Yaz başında, ipe
dizilen kolyozlar güneşte kurutulur, kış boyunca meyhane mezesi; damaklarda
kalan bir tat olurdu.
Efe Süleyman ve
meyhanesi böyle bir yerdi; böyle bir kişiydiler; kargaşadan, çatışmadan uzak,
efendice yaşayan, yaşamış insanlar…
Efe Süleyman'ı
anmışken, ona, onun manevi dünyasına bir selam yollamışken; Kör Talat lakaplı,
Şarapçı Talat’ı da selamlıyorum. Halkın “sinekli şarap” dediği dökme fıçı
şarabı satardı. Masa yerine boş fıçıların kullanıldığı, şarabın sürahiyle
getirildiği Kör Talat’ın meyhanesi…
8 yorum:
Bilgi için teşekkürler. Blog yorumlarım ilginizi çekebilir.
Teşekkürler;eyvallah...
Güven bey, birileri eskiye dair bir şey anlattığında o kadar heyecanlanıyorum ki, o an orada yaşıyormuş gibi hissediyorum kendimi. Çünkü anı biriktirmek herkesin harcı değil kanımca. O yüzden birçok güzel anıyı biriktirmiş olduğunuzdan yola çıkarak bunları öyküleştirerek bir kitap haline getirmenizi naçizane tavsiye etmek isterim size. Çünkü artık o geçmiş yıllardaki gibi ne tatlı sohbetler, ne hatır kaldı ve ne de o insanların verdiği sıcaklık. Diyebilirsiniz bir sürü insan yapıyor zaten evet yapıyor ama herkesin ki ayrı lezzet. Benim ki dediğim gibi naçizane bir öneri. Sağlıklı günler dileğiyle
Teşekkür ederim Şairane,çok sağ olasın;sanırım zamanı geliyor;bunca düz yazı;emek,en azından küçük bir kitap yayınlatma düşüncesi pek sıcak geliyor:)) Olacak elbet;bir gün:)) Belki de birkaç kitap veya bir kitap;sinemalarda olduğu gibi;bir üçleme şeklinde;şiirler,düz yazılar ve birkaç hikayem...Şimdilik yerel basın besleyici ve oyalayıcı oluyor.
inşallah ve en kısa zamanda diyelim o zaman. Siz çıkartın bizlerde alıp okuyalım ki o eski günlerin sıcaklığını kitap sayfalarında dahi olsa yaşayabilelim.
Çok teşekkürler;sağolun;umutlarımız hep taze kalsın...
eski yazarların kitaplarında okurum bunları. selim ileri nin eskiden her akşam gittiği meyhane, samatyada. şimdi hastaymış gidemiyo tabii.
Bir mekanın son hali,yani mayalanma,gizeme kavuşma zamanı,muhakkak sanatçıların,yazar,şairlerin bir tutam sihirli dokunuşuyla tamam oluyor.Sinop Cezaevi bunun en canlı örneği;şimdi sular seller akıyor,illa ki o koğuşu göreceğiz çekileceğiz diye;oysa,o koğuşa sinen kim biler nice hikaye;başka başka dokundu...Esas ve tamam olan dokunuş,Aldırma Gönülle başlayıp yükselen ruhların tamamına aitmiş gibi:)) Teşekkürler Deep,Selim İleri'ye geçmiş olsun dileklerimle...
Yorum Gönder