DAVİD HELFGOTH
VİRGİNİA WOOLF
YAŞAMAK NEDEN BÖYLE İÇLER ACISI!
---------------------------------------------
Kimini, gamsızlığın
ödülüyle eğlendirirken, kimini ise bir karıncanın geçiş yolunun hassasiyetiyle oyalayan,
milyarlarca yıldız gibi, insan karakteri, yaşam biçimleri ve algıları olduğu ve
arttığı bir zamanın yüzyılın birinci çeyreğine tanıklık ediyoruz.
Elektriksiz, yolsuz
geçen zamanlar ve yamalı pantolonların utancı çok ama çok gerilerde kaldı.
Görünen bütün; her
şeyin satılık olduğunu gösteriyorken, bütünün parçalarına ait olan diğer
insanların iniltisi niçin bitmiyor? Özellikle narin, zarif ve üretmenin sanatsal
limanına sığınmış olanların!
Virginia Woolf,
yaşamı birkaç sözcükle sorgular; zorlandığı, pes etmeye yakın olduğu da
bellidir;” Yaşamak neden böyle içler acısı! Neden bir uçurumun yanı başından
geçen daracık bir yol gibi?”
Asıl cevabı kim verebilir
ki? Her geçen gün bir şey daha öğreniyorum. Öğrendikçe, daha anlamlı, detaylı
hale gelen yaşam; daha da uzaklaşıyor ellerimden. Daha savurgan mıyım? Yoksa
daha dikkatsiz? Belki de yazı sanatının hürriyetini, yaşama taşımak isteyişimin,
üzerime çöken ağırlığı taşıyamayıp, bükülen bedenimin büyük sancısı, yoruyor
beni…
Zeugma isimli blog
yazarının on yıl önce yazdığı; Sanatçının Dünyaya Bakış Açısı isimli çalışması;
bir insanın, yazarın yaratmaya sunduğu katkının nasıl da zamansızlığa emanet
edildiğinin bir kanıtıdır.
Yazar, bu konuyu,
yazdığı, yaptığı çalışmayı çoktan unutmuş. Ben ise; bir sanatçının geçmişinde
gezinirken altın bulmuş bir çocuk sevinciyle… Oradan, önerilen filme;
SHİNE-Parlaklığa uzandım.
Film başlarken,
burnum, sanatın kokusunu aldı. Gözler, gülümseme ve buğulanmayı bir tuttu…
Bir film, nice yaşamın telef oluşunu anlatacak, çözümleyecek, insana, diğer
insanların hatalarını tekrarlatmayacak kadar güçlü öğretiler, görsellikler ve
müziğin notalarıyla doluysa; insanın ruhunda bırakılan iz de bir o kadar dolu
oluyor…
Sanki beynimin içinde
Rachmaninof’un 3. Konçertosu çalıyor; bir baba öfkeleniyor, bir oğul siniyor;
zararı, ziyanı azaltmak, belki de vahşiliğin tatmin olmasını kolaylaştırmak
adına…
Bu film, bu yazı; içi
doldurulmuş bir çalışmaya, oradan oraya savrulanlara bir rehber olmaya aday;
kendi zamansızlığı, kuytuluğu içinde parıltılar saçarak bekleyecek; sevgi denen
şeyin büyüklüğünün, ayarlanamaz oluşunun ne büyük kırılmalara neden olacağını
unutturmayacak olan bir isim kalacak hafızada; David Helfgoth…
Güven Serin
4 yorum:
woolf'un hayatıyla ilgili "saatler" filmi var, iyi film. onun üzücü hayatı işte (nicole kidman). shine tabikideeee. o piyanistin icraları var yutupta veya cd de filan. ne hayatlar işte. şeyi izle bak :) amadeus (milos forman), basquiat (julian schnabel), dünyanın bütün sabahları (alain corneau). müthiş hayatlar müthiş filmler :)
Woolf'un filmine bakacağım.Merak ettim.. Evet;Dünyanın bütün sabahları yılda bir kez izlenecek bir eser;teşekkürler Deep...
Sizin yazınızla ben de filmi merak ettim. Ben de izleyeceğim, teşekkür ederim.
Teşekkür ederim Beyaz Yakalı;pişman olunmayacak,vakit kaybı olmayacak bir film..
Yorum Gönder