6 Ekim 2017 Cuma

ÇAĞRILMAYAN YAKUP




ÇAĞRILMAYAN YAKUP
-------------

  Halk şarkıları, insanlığa adanmış, insanın imbiğinden geçerek şarkılar, besteler haline gelmiş eserlerdir. Edebi, sosyolojik ve psikolojik etkileri oldukça büyük; destansı güzelliklere sahiptirler.

  Şiirler de öyle. Onları, zamanın tozları, pasları eritir görünse de; Sümerlerin Halk Şarkılarından, Süleyman’ın Ezgilerine getiren aynı şeydir; coşku, heyecan, ümit ve hatırlama; hatırlatma…

  Bir milletin, milletlerin en kıymetli hazineleridir; edebi değerleri; şiirleri, manileri, şarkıları, türküleri… O milleti, diğer milletlere anlatacak olan, saygı, sevgi, itibar kazandıracak olan değerli sesleridir. Sanatsallığı besleyenler de oralardan; o büyük, millet; milletler kilerinden çıkar.

  Yusuf Hayaloğlu’nun şarkı sözleri, Ahmet Kaya’ın seslendirdiği Fasso Necdat’da öyle eserlerden sadece birisidir. Çevremizde hiçbir zaman eksik olmayan, olmayacak olan, ulu orta içen, naralar atan birisini; Fasso Necdat’ı anlatır.

  Bütün mahallelinin ondan bıkıtığını, korkudan ses çıkartamadığını, sıkça karakola getirildiği, öyküsel bir şiire; şiirsel bir besteye dönüşüp; değerli bir seslendirmeyle zenginliğimizin kıymeti anlatılır.

  Siyah şalvarıyla, zır zopluk yapan Fasso Necdat’ın, bir kür sert bir kayaya çarpışı; çırpınışı, oldukça gerçekçi bir anlatım-seslendirmeyle; mizhayi bir hak edişe; ilahi bir kurtuluş, yasa; hak ve adalet kazanımına ulaşılır.

 Çalımla, zalımlık yaparak yürüyen Faso Necdat;bir ses duyar. Demişler ki ; “ Gel bakalım/Fasso Necdat demiş aman/Anlamış vaziyet yaman/Kafasından çıkmış duman”

 Fasso Necdat gibi kabadayıların,dayılıktan öte bezginlik veren eziyetlerinin sonunu en güzel anlatan sosyolojik bir çalışma ürünü kadar berrak ve net bir anlatım-uyarı…

  Edip Cansever’in Çağrılmayan Yakup şiiri de böyle görev uğruna serilir beyaz kâğıda. Beyazdan da, insan algılarını, düşkünlüğünü anlatacak olan öğreticiye dönüşmesi…

 Şair, kurbağaları konu edinir; hikâyesini anlatmak, şiire dökmek için. O kadar kalabalık olan kurbağalara bakan, onların büyük şölensi seslerini dinleyen Yakup’un, biri tarafından dahi çağrılmaması, içine dert olmuştur.

 Birisi; onca kurbağa içinden yalnız birisi deyemez miydi; Yakup! 

  Şair, Yakup’un dinsel bir karaktere, kişiliğe sahip oluşu; peygambervari bir şikâyeti, yorum ve çağrıyı anlatmak ister? Yoksa toplumsal çürümüşlüğü, uygarlaşırken, insanlığı neredeyse hap, ilaç bağımlısı yapacak olan bencil, yalnız bir yaşamın kapımızı çalmaktan öte, içeriye girip başköşeye konulduğunu mu birleştirmek ister; bu sosyal sarsıntıya dönüşen; büyük kitleler içinde ki yalnızlıklarımız bilinmez…

Güven Serin 

Hiç yorum yok: