5 Temmuz 2017 Çarşamba

DON KİŞOT





                                 HÜZÜNLÜ YÜZ, DON KİŞOT


  Bu ifade, sesleniş Mançalı şövalye Don Kişot için biçilmiş kaftan gibi… Kederli Yüz; hüznün biraz daha derini olmalı.

  Miguel Cervantes’in tüm dünya insanına bağışladığı, edebi, felsefi ve sosyolojik dünyamıza, hiçbir zaman olmadığı kadar anlam yükleyen kederli yüz… O bir şövalye… Her daim dayak yiyen bir beyefendi…

  Her beyefendinin, şövalyenin bir yardımcısı olduğu gibi, Sancho Panza’da öyle; Don Kişot’un yardımcısıdır. Her daim, onun deliliklerine, büyük sancılarına, imgelerine tanıklık eden, ruhu saf şişman, kısa boylu adam.

  Günümüz insanı; yani popüler duyarlılığı, hazırcı ve benzer taklitlere, kavramlara neredeyse köle olan insanımızın söylemlerinden çoğunlukla duyduğum şeydir;”sanal dünyanın ne önemi var? Sanal dünya mı; yalan dünya!”

 Siz onu, bir kez Don Kişota sorun! İmgelerin, inanmış ve dayanılmaz bir istikrar içerisinde savunulması, yaşanır hale gelmesi; olmayan Dülcinea isimli çirkin bir kızın, kadının veya fahişenin; insan kılığında, zarafetin en zarif olanına, sevgilinin en saygın duruşuna kavuşulduğunu görün bir kez…

  Don Kişot’un Dülcinea’sı da böyle bir güzellik, eşsizlik taşır. Ona, hele bir laf atın! Karşınızda Don Kişot’u bulursunuz.


  Olmasaydı Cervantes ve Don Kişot; hiçbir zaman bu kadar güzel, anlamlı ve kalıcı bir destana dönüşmezdi yel değirmenleri. Düşlerin, bu kadar gerçek, gerçek diye bildiğimiz nice ağır lafın ise nü büyük yalan, yetersiz bir algı yarattığı sorgulanmazdı.

 Don Kişot’tur çirkini güzel kılan. Sevmenin gücüdür; dokunmadan da, koklamadan da, sevilip, yoktan yaratmanın edebi, felsefi gücü… En sıska atların; Rosinante gibi atların bile ne büyük saygıyı hak ettiğini, hiç eskimeyen, paslanıp tozlanmayan sözcükler, sözcükleri bir araya getiren eserle kanıtlar Cervantes

  Cervantes’in bu büyük eserini elinize her alışınızda; zaman, zamansızlıkla; yüzyıllar, hiçbir öneme sahip olmamışçasına sıyrılıp, güne sahne aralar. Sahne, diye bir ses duyarsınız; Mança’lı Şövalye Don Kişot’un sıska beygiri üzerinde, Dulcinea’sı, kahramanlıklarını işitsin diye, maceradan maceraya koşan kahramanı okuyunca.

 Bu kahraman bildiğiniz yücelikten, kas, şiddet çabukluğundan beslenen değil, her seferinde dayak, sopa yiyip, her seferinde ayrı bir edebi, felsefi mazeret bulup, macerasına sıska bedeni ve beygiriyle devam eden bir insandır…

 Hüzünlü yüzün daimiliği, zaman zaman, en yüce şairlere, filozoflara rakip olacak, onları geride bırakacak söylemlere ruh ve can veren bir insana da dönüşür.

 Edebi dünyanın bir başka hüzünlü yüzü daha vardır. Turgenyev… Tolstoy ile büyük çekişme içinde olan, her seferinde düelloya tutuşan ama bunu her seferinde erteleyen; tam 17 yılı böyle, oyalama, telaş ve kahramanlık içerisinde geçiren bir başka edebi, felsefi yüz…

  Don Kişot ile arasında yüzyıllara varan zaman kaymaları olsa bile, benzer yanları da, onları ortak bir gezegenin sahipleri yapar. Tolstoy ile Dostoyevski’nin kumar tutkuları ve kaybedişleri bitmediği gibi; Turgenyev’e borçları da bitmez. Dostoyevski borcunu ödemek için dokuz yıl beklediği de olur.

 Edebi düşünce içinde, insanlığın ortak alanları, hislerini kavrayan yazar ve şairlerin yarattıkları eserler de tüm insanlığa, daha doğmadan ait oluyorlar. Don Kişot, tüm insanlığın eseri olduğu kadar, zamansızlığın da yapıtıdır. Nice kederli yüzün, hüznün anlatamadıklarını anlamlandıran, korkunç, vahşi güçlere meydan okuyan; üstelik sıska bir at, yamuk bir mızrak ve kılıç, hasta, sıska bir adam direnciyle…

  Hangi kahraman; her seferinde dayak, sopa yer, en çirkin, en olmadık bir düşü, gerçeklerden daha gerçek, yüce ve saygın yapabilir? Bu bir destansı yapıt olduğu kadar, gerçek, yasa, gelenek, yücelik, kahramanlık bildiklerimizi de tekrar tekrar sorgulamak anlamına geliyor.

 Çirkin, güçsüz, düş diye hor gördüklerimiz; cennetin, büyük genişliği, evrenin muhteşem bir parçası olduğunu bilmeden yaşamak; ne büyük bir kayıp…

  Don Kişot,bir yaşam iksiri…Yenilmez düşmanla savaşmak,katlanılmaz acılara katlanmak,imkansız düşü;sevilmez,bulunmaz denen en çirkin kadını,en yüce sevgiyle şereflendirmek…İmkansızın düşünü düşlemek;sadece Don Kişot’un hakkıdır;her daim sopa yiyen,dayaktan korkmayan kahraman şövalyenin…


 Güven Serin 

Hiç yorum yok: