10 Nisan 2017 Pazartesi

KİTAP ÜZERİNE BİR DENEY...





                                         KİTAP ÜZERİNE BİR DENEY


  Kitapların konusu; dünyamızı anlatan öykülerden çok öte evrene uzanmıştır. Kitaplar insanı anlatırken; insanın kavramlaştırdığı, ortaya çıkartıp kanıtladığı; ilim, sanat, felsefe dallarını; en ince ayrıntısına kadar anlatır.

  Kitabın yaratıcısı insandır. İnsana dair her türlü kabiliyeti, cehaleti, adalet ve adaletsizliği de kitaplarda görmek mümkündür. Kitap için ölenler, öldükten sonra kitaba dökülen sözcüklerin dâhisi olduğu bilinen nice filozof, şair, hikâyeci vardır.

  Vergilius da büyük eserini ölmeden önce yakmak istemiş; nice yazar şairlerin yapmak istediği şeye öncülük edeceğini bilemeden…

  Şairin, yazarın kendi kitabını; eserini yakma hadisesini bir parça anlamaya çalışıyorum. Büyük yorgunluğun, bitkinliğin, karşılık bulmayışın ödeşmesini; bu insanlığa böyle bir eser bırakmanın değmeyeceği üzerinedir o an ki anlayışları…

  Kitap; kitaplar, her zaman korkulan nesneler olarak görüldü. Şeytanın işi olduklarını iddia etti; nice imparator, sultan; halkını aldatmayı borç bilen zalim hükümdar…

 1930’ların Avrupası, Hitlerin zulmünü uğrayan on binlerce kitabın yangını daha tazeyken; İskenderiye Kitaplığının yakılışı hiç unutulmamıştır. Efes Kitaplığı da öyle; tuhaf ve acayip bulunduğu için yakıldı…

  Ece Temelkuran kitap üzerine bir deneyin öyküsünü anlatıyor Kafka Okur Dergisinde. Cebimizde bir kitap; kitapçık taşımayı öneriyor. Haydi; cebimize, çantamıza veya koltuk altımıza bir kitap aldığımızı düşleyelim…

  Çağımızın en büyük sorunu olan bol gürültülü bir ortama, yanımızda ki kitapla birlikte girelim. Yazarın önerisini dinleyip; gürültüye bakarken birkaç sayfa okuyalım;

“ Kitaptan başınızı kaldırdığınızda gürültüde daha önce duymadığınız sesler duyacaksınız. Gürültünün içindeki sesleri ayrıt etmemize yarayacak okumak. Böylece gürültü, kaçmak istediğiniz bir kakofoni değil, içinde anlamlı seslerin, hatta güzel seslerin de olduğu dev bir senfoniye dönüşecek.”

 “ Sesleri ancak okuyarak duyabilirsiniz. Çünkü kitapsız baktığınız sokakta bir sokak görürsünüz. Kitapla baktığınız sokakta, o sokaktan başka bir insan olarak geçme imkânı seyredersiniz.”

  Bir şehrin insanlarını şehir kütüphanelerinden de anlamak mümkündür. Kütüphanenin insan doluluğu, deryaya olan açlığın, evreni anlamaya çalışırken, kendi sokağını tanıyan, sokağında ki sesleri kulak veren insanların ışıklı gülümsemelerini heyecanla görür, sizde gülümsemek için sessiz sağılıma, aktarıma geçer; zamanlar arası yolculuğun, zamana aktarılacak kavuşumuna tanıklık edersiniz…

  Cumhuriyet Gazetesinin Cumhuriyet ekinde, FEKLAVYE köşesinde ki karikatür, bugüne kadar bu köşede gördüğüm en güzel karikatürlerden birisidir. Konusu, kitapdır… Her zamanki gibi bir kütüphanede, meraklı, görgülü bir okurun kütüphanedeki raflardan bir kitabı almasıyla; öykü başlar. Kitabı yeri boş kalır. Etrafı kitap doludur. Ama alınan veya yok edilen kitabın yerini siyah bir boşlukla anlatır Semih Poray. Elindeki kitapla, siyah olan boşluğa merakla yaklaşır okur. Siyah boşluğun gerisine; ötelerine bakar. Büyük boşluğun, büyük korkusu, şaşkınlığı yansır kütüphaneye.

  Kitabın yokluğunu, bilginin yokluğu, görgünün, düşüncenin yokluğu olarak görür sanatçı. İşte bu yüzdendir yakılan, yok edilen bilginin, birikimlerin, formüllerin dünyası olan kitaplar.


 Kara boşluk; kitabın olmadığı o derinsel, uçsuz bucaksız, insan yaşamını içine almayan büyük karanlık; yine kitabın okunması, okuyucunun bilgiye, erdeme, adalete; dünyaya, evrene akıl gücüyle yaklaşmasıyla aydınlanacaktır, yorumunu yapmak oldukça anlamlı…

Güven Serin 

Hiç yorum yok: