7 Ekim 2016 Cuma

BİR MEZARLIK DÜŞÜNÜN


Kamera; Güven 
Aşiyan Mezarlığı-Çocuk Mezarı...



Kamera; Güven 
Bir gül,taş ve ustalık... Sadelik ve soylu sükunet...

                                       BİR MEZARLIK DÜŞÜNÜN



 Düşünün! Hatta düşüncenin ötesine geçip; bir mezarlık gezin. Taşları, mezarı anlatan anıtsal örgüsü; o insanın, insanlığını, onun geride bıraktığı yaşam kırıntılarını anlatıp anlatmadığından öte bakmanın düşüncesi…

 Düşünün; bir mezarlık; İçinde ölmemiş Orhan Veli; Velinin oğlu; o bildik Orhan. Mehmet Serez’in düştüğü belediye çukuru gibi bir çukura düşüp de sonrası ölüm listesinde geçen şair…

  İyi sanat başının çaresine bakar derler. İyi şair de, ölümün çaresine bakar; yaşama döner; katman katman, algı algı, mısra mısra…

  İbnü’l Arabi; “ Her şey her şeye bağlı, ayrılmaz birbirinden / Yalnızca söylediklerimi alın, alın benden” der yüzyılların kayıp zamanlar ötesinden.

  Veli’nin oğlu Orhan Veli ise Aşiyan Mezarlığının orta yerinde bir yerde; Tezer Özlü’nün mezarının batısında, Turgut Uyar’ın güney doğusunda bir yerde;

Uzaklarda hiç durmayan çıngırak seslerini anlatırken insanı da anlatır;

Kapalı olan gözleriyle, açılmamış göz ve kulaklarımıza martıların kanat sessizliğinde duyurur şiirini;

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar
Bir şeyler düşüyor elinden yere
Bir gül olmalı

 Biraz ötede Tezer Özlü. Hep mutsuz, hep hüzünlü; artık değil… Ama yine de söylüyor söyleyeceğini;

 “ Tanımadığım bir kentte ne denli isterdim yitip gitmeyi… Ama böyle kolay değil. Henüz rüzgârlara doydun mu? Sor kendine… Henüz bulutlara doydu mu? Henüz haykıra bildin mi? “
  Aşağılarda; belki mezarlığın biraz yukarısında bir yerde kırık mezar taşını anlatan; yarım kalmış, bitmemiş bir hayatın sembolü Onat Kutlar; siyan ve yarım mezar taşıyla Orhan’a, Tezer’e, Turgut’a ve Attila’ya bakıyor.

 Onat, yarım kalmışlığı, bitmemişliği; öfkeyi, barışı, insan yüceliğini anlatıyor;

 “ Vermeme olanak yok bana verdiklerini
Ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli
Geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak
Ben seni alayım, istersen sen de beni.”

   Bu mezarlığın sessiz sakinleri yeterince konuştu konuşacağını. Dediler diyeceklerini. Patlayan yıldızlar nasıl üretiyorsa elementlerini, bilinen ölüm, yaşama doğru süzdü onları. Yaşama katkı veren, evreni ve dünyayı oluşturan o yüce elementlerin binbir çeşit canlısı gibi, felsefeleri, hayata ve hayatlara bakışları kaldı geriye.

 Turgut Uyar da bu mezarlıkta uyuyor. Bir garip gibi değil; bir şair, filozof; düşünce adamı gibi;

“Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir

Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim.”

  Bir yazar; Demirtaş Ceyhun da orada. O mezarlıkta; Aşiyan’da… Fatih Sultan Mehmet’in inanca kenetlenişini anlatan, bir yıldan çok az bir zamanda inşa edilmiş eser; Rumeli Hisarının ( Boğazkesen Hisarı) hemen yanı başında…

 Attila İlhan;

An Gelir
Paldır kültür yıkılır bulutlar
Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
O eski heyecan ölür

 Ahmet Hamdi Tanpınar; Ne zamanın içinde, ne de dışında olduğunu anlatır; tıpkı yarım kalmış, bilerek yarım bırakılmış; bitmemiş tapınağı, mabet’i anlatan mezar anıtları gibi…

  Burası düşünülen ve bilinen bir mezarlıktan öte bir mabet… Yarım kalmış, hiç bitirilmeyecek, hep yarım kalacak Aeneas Destanı gibi bir yer Aşiyan Mezarlığı.

  Mustafa Kemal’in değişmez Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras’tan, Yahya Kemal, Onat Kutlar, Orhan Veli, Tezer Özlü’ye, Ülkemizin ilk kadın sanatçısı Bedia Muvahhit’e kadar; sanatın, siyasetin, paşaların, askerlerin dolup taştığı yer.

  Aynı zamanda dünyevi kavgaların sükûnet içinde çözümlendiği muhteşem buluşma, çam ve sarmaşığın, servi ağaçlarının, sur ve burçların gölgesinde boğazın serin ve derin akıntılarına bir nefes uzaklıkta; yamaçlarda yamaçlara; tepelerden tepelere bakan bir diyar…


 Güven serin 










4 yorum:

Unknown dedi ki...

Bir mezar düşünün düşleriniz bile içinde olsun.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Düşünmek güzel şey. Bir de düşüncenin ara sokakları,yüksek tercihleri varsa,düşünme amacında...

Olcay dedi ki...

Mezarlık deyince insanımız nedense bir ürperti hisseder, nedense herkes sonunda gideceği yer olan bu mekandan mümkün olduğu kadar uzak durmaya gayret gösterir. Oysa, yaşama yüklediğimiz anlam kadar, ölümde yaşamın bir köküdür, devir-daim töreni gibi birbirine devreder. Mezarlıklar sadece bayramlarda gittiğimiz, ölülerimizi gömdüğümüz bir mekanmı taabi ki hayır.

Mezarlıklar aynı zamanda etnik, yöresel kültürümüzün bir parçası.
Bu açıdan baktığımız zaman her taşın anlayana, bakmasını bilene çok şeyler anlattığını görebiliriz. ..Mezarlıkların görsel şölenine baktıkça ne çok şey usumda yeniden başak bir anlam kazandı ve ne çok şey aşına olduğumuz mezarlık algısından öteye taşındı sevgili dostum. Başlı başına akademik bir çalışmaya öncülük etmişsin. İnsanların ölümün kıyısına vardıklarında,yazılmasını istedikleri yazılar, bunun yanında, yaşayanların onların mezarlıklarına kattıkları anlamlar, hepsi başlı başına insan davranışları üzerine kafa yormamıza zemin hazırlıyor. Değerli bir çalışma olmuş, teşekkür ederim sevgili dostum..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim;edebiyatın ölüm üzerinde ki etkisi;hüzün yerine mezarlık taşlarının konser heyecanını,şiir şölenini görmek mümkün;bu da edebiyatın bir sırrı olmalı;yaşatmak;yaşam kılmak...