Stradivarius marka keman;
önemli,nadide,benzersiz...
İngmar Bergman ve Liv Ulmann
SEN BENİM STRADİVARİUS’UMSUN
---------------------------------------
Ne çok sözcük var
bilmediğim. Nü büyük dünyadır sözcüklerin uzandığı geniş okyanus… Günümüzün
teknolojisi her gün milyonlarca bilgiye çok az sürede ulaşmamızı sağlıyor
olabilir.
Bir filmde,
belgeselde, kitapta gördüğümüz; okuduğumuz sözcüğün anlamına çabucak
ulaşabiliriz. Asıl güç olan bu çabuk ulaşmada başlıyor. Eleme, süzme ve
özümseme zamanı; tıpkı şarabın oluşma süreci gibidir;
İlk önce tarlayı
fidan ekilir hale getirmenin, sonra o fidanlara çocuğumuz gibi bakmanın,
kazmanın, sulamanın, budamanın süreçleri; sabırla beklenecek güneş, rüzgâr ve
kökten yüreğe gidecek süreçte, üzüm salkımlarına dokunan ellerin hangi üzümü
niçin seçeceğini, istendiğini bilmiş olması lazım.
Pekmezlik, sirkelik
veya sofralık mı? Yoksa şaraplık mı? Bunları bilmek de yetmiyor! Yapım süreci;
emeğin en gösterişli olan ekşi, tatlı, demlenmiş zamanları tek tek gözleyip
ortaya çıkan ürün için; iyi iş çıkardım, dediğimiz zaman…
Liv Ulmann ile
İngmar Bergman’ın yolculuğu da böyle başlar. İlk süreç; birisi yönetmenken,
birisi oyuncudur. Birlikte film çevirirlerken Bergman’ın aşk yolculuğu başlar.
Birlikte yaşarlar bir
süre. Bildik tatları, tuzları, acıları çekerler. Ve sonra yolları ayrılır…
Aslında Liv Ulmann’ın dediği gibi; hiçbir zaman ayrılmamışlardır. Arkadaş
olmayı öğrenmişlerdir. Her daim, birbirinin yakınında; çok yakınında olmanın
yüce şeyini…
Bir aradayken
söyleyemediğini bir mektupta ayrıldıktan sonra, ilerlemiş zamanlarda söyler
veya yazar Bergman;
“ Sen benim
stradivarius’umsun!” Liv bu seslenişi hiç unutmaz. Anlamı, nadide bir çalgıdır.
Telli çalgılarda bir marka; bu keman, işçilik, ses gibi nitelikleri bakımında
benzersizdir…
Benzersiz olanı
anlayıp, alıkoymadan, tutsaklıktan kurtarıp arkadaşken sevmenin erdemine
uzanmak ne büyük buluş…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder