Kamera; Güven - Salvador Dali-
İlahi Komedya...
ŞİİR ŞİİRDE KALMAZ
Şiirde devrim yapmak
adına şiire tutunan şairlerden birisidir Ece Ayhan… İnsanın kendi içinde
yapacağı devrimler gibidir, şiirsel devrim…
Şairin; hatta
şairlerin ifadesinde ki gibi; şiir şiirde kalmaz ne demektir? Şiirin içinde
resim dev var, politika da, sinema da, tiyatro da, coğrafya da, felsefe de,
sosyoloji de ve etik… Ece Ayhan’ın, Haydar Ergülen’in ifadeleri, değişime ayak
diremeyenlerin, kalıpları, eskimişliği zorlayanların biricik felsefesidir.
Yaşamın kendisi de bu
değil midir? İnsana ait ne varsa, insanın eylemine, düşünce ve düşlerine hepsi
şiirdir. Güzel olan, dâhiyane hale gelmiş bir yapıya, esere; şiir gibi, denir.
Şiirin ulaşmaya çalıştığı o eşsiz dengenin, ahengini, ulaşılmış ulaşılmazlığını
da anlatır aslında…
Şehirlerimizin
renksizliği tam da bu yüzdendir. Yaşama dair nice ilimin, bilimin, sanat
dalının insana dair düşünce ve eylem zanaatı içinde olmayışları…
Bülent Ecevit’in sıkı
bir siyasetçi olmasına rağmen, aynı zamanda şiirsel düşüncelerinin, duruşun
zarafetinin oluşu şiire; o geniş ovalara, yaylalara aitliğin de anlatıyor…
Sinemadan, resimden, coğrafyadan, tarihten,
felsefeden, matematikten, fizikten, kimyadan, etikten uzak veya mesafeli olan
insanın; İDARECİNİN, YÖNETİCİNİN şehrine şiirsel bir tat, bir görüntü, devrim
niteliğinde değişim süreci ve anlayış vermesi mümkün müdür?
Değildir dostlarım;
İnsana dair değişim
süreçlerine dokunan, büyük katkılar sağlayan devrimlerin, bilim ve sanat
dallarının çelişkisi içinde kıvranan insanlar; idareci ve yöneticiler değişimin
korkunç girdabı, çelişkisi içinde sızlanıp mazeret üretirler.
Şiirin, şairini de
anlatmak istediği budur. İnsanın beyninde kurulan, sonra, insanları birbirinden
ayıran bir sürü soylu, kutsal davanın, insanlık yürüyüşünde, değişime ait ne
varsa her türlü sunumda birleşip, aynı imkândan, değerlerden, nesnelerden
yararlanmaları da bunu anlatır bize.
Bir aşının, ilacın,
uçağın, bilgisayarın, motorun, otomobilin reddedilmeyişi, bu ortak çıkarı,
insan reformunu da usulca gün yüzüne çıkmış olan bu yüce değerlerin şiirsel
gösterisini yapar.
Nasıl, şiir şiirde
kalmaz inancı, bulutunda kalmayan yağmura, sele, tufana dönüşürse, insanı
zorlayan, değişimini etkileyen bulutlar da aynı sele, tufana değişime
mecburdur. Şehirler de öyledir. Sıkıştırdıkça kendi içine, kendi içine
sokuldukça eninde sonunda başka patlamalara dönüşür. Hiç ummadığınız bir
siyasetçinin oy patlamasına, her fırsatta şu kadar oy aldım diyen politikacının
el aşağı edilmesine da neden olur.
Sıkı bir şairdir Ece
Ayhan. Mülkisizliği savunmuştur son ana kadar. Birçok insanın cesaret
edemediği, pafta ve parsellere, büyük değer artışlarına, kupon arazilere
sıkışmış insanın büyük “varlık” oyunu içinde oyun kurucu olmaz.
Sarhoş edicidir güç;
tutkuyla bağlar kendisine. Kumarbazın, alkoliğin titremesi içinde her türlü
çıkışı, değişimi karşı duruş, hakaret gibi…
Şehrimizin;
Tekirdağ’ın şiir sever yöneticilere, idarecilere ihtiyacı vardır çoktan beri.
Coğrafya, tarih, mimari, felsefe, sosyoloji, çiçek, ağaç, kuş bilimi; şiirin,
şairin şehre yansıyan sadece bir, birkaç tarafıdır.
Bu yansımalar bile
değişimin, gelişimin motoru, lokomotifidir… Ganos Dağları, uçma paraşütü,
Rüstem Paşa Çarşısı, tarihe, mimariye, turizme, spora, eğlenceye önem veren
şiir düşselliği içinde olan yöneticilerin bu kente armağanıdır.
Ece Ayhan’ın bedensel
yetmezliği, yaşamı boyunca bilen yollardan gitmeyerek, gerçeğe ulaşmak için oradan
oraya savruldu. Onun değimiyle yazdıkları için bunlar” sıkı şiirdir “der. Sıkılığı,
sağlamlığı, yiğitliği, kahramanlığı düşünüp, isterken bir türlü yaşam
alanlarımıza bütünleşme iş edemediğimiz şey; sıkı şiir…
Son ana kadar gerçek
bir Şiir Cumhuriyeti kurulacağına inanan şair…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder