Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi -İstanbul
BEYHUDE YETMEZLİKLER
Beyhude yetmezlikler
içinde ağa düşmüş balık gibi çırpınıyoruz. Her an bir tutarsızlık içinde gafil
kurnazlıkların esas aldanışını yaşıyoruz. Yüzler; insan yüzleri her şeyi
anlatıyor. Öyle derin hüzünler oluştu ki, örtmeye hiçbir makyaj yetmiyor.
Hâlbuki güzeldir ruhu üreten, barıştan, paylaşımdan, yenilikten yana olan insan
yüzü…
Kim uyandıracak bizi
bu uykudan? Hangi şair? Hangi Yazar? Hangi filozof? Yoksa bir politikacı mı
belirleyecek yazgımızın gidişatını?
Bölünmüşlük içinde
taraf oldukları taraflara daha da sokulmuş; taraftarlık ruhunu ölüm-kalım
meselesi yapmış insanların aydınlığı kendini aydınlatmazken nasıl
aydınlanacağız?
Bir yazar var ki,
kenti miladını çoktan oluşturdu. Mizahı yazarken, mizahın ciddiyet, istikrar,
öğretiler içinden çıkacağını neredeyse bir ömür yazdı, anlattı durdu. En
sonunda, o ünlü Sivas dehşetinde insan sellerinin girdaba tutulduğu anda neler
yapacağını, önceden bilmiş, uyarmış olmanın duyarlılığıyla seslendi “beyhude
yetmezlik” içinde gösteri yapan insanlara;
“ % 60’nız aptaldır!”
Beyhude yetmezlik
içinde büyük eğlencesine, hatta kargaşa destanına dalmış olan insanlar “ aptal”
sözcüğünü “abdal” anlamış olmalılar ki
hiç kimse üzerine almadı.
Sonradan görüldü ki,
bu değerli insanlar kelimeyi olduğu gibi anlamış ve algılamış. Sorun
yüzdedeydi! Yüzdelik konusunu herkes irdeledi. Aziz Nesin % 60 dedi; hayır %
60’tan öte… Kimisi % 80, kimisi % 90, kimisi % 99 dedi. Kendilerini koruyacak %
1’lik neredeyse bütün aptal olmayanları içine almış oldu böylece…
Kutluyorum; bütün
aptallar kurtuldu. Abdalları zaten yaşatmıyoruz…
Aziz Nesin’in
ölümünden sonra yayınlanan Okuma Güncesi bir başka edebi güzellik. Şiiri,
hikâyeyi, romanı bize dayatılan, ezberletilen gözle değil, bilginin, görgünün,
edebi iradenin korkusuzluğuyla ortaya çıkartmamız gerektiğini bir kez daha o
büyük aydın olma kararlığını, yaşayan ölülere inat, ölmüş insan diriliğiyle
haykırıyor.
Bu haykırışa, edebi
gösteriye bir örnek vermek isterim. Beyhude yetmezliğimiz içinde ezbere
bildiğimiz bir sürü büyük-ağır isimlerin bir ömür edebiyat içinde olan Aziz
Nesin tarafından, insani nezaketi bırakmadan nasıl irdelendiğini göstermek
istiyorum.
Aziz Nesin aynı
zamanda arkadaşı olan Melin Cevdet Anday için okuma güncesine şu notları
düşmüş;
“ Melih Cevdet’in düz yazılarını oldum olası severim. Yaşamı
ne kertede hırçın ve mantıksızsa, düz yazıları yaşamının tersine mantığa
dayanır.
İlişkilerimiz hiçbir
zaman çok yakın çok sıcak olmadı. Çok büyük bir şair olduğu söylenilen ve
yazılan Melih Cevdet’in düzyazılarını sevdim ama şiirlerini baştan beri hiç
sevmedim. Şimdi tarasam bütün şiirlerini, belki birkaç sevebileceğim şiirini
bulabilirim. Şiirini tümüyle akla, akılcılığa dayandığını savlar.
Belki bu yüzden sevmedim.
Yağmur’un Altında
kitabı hesaplı kitaplı, akılcılığa-dayanan değil-dayanmaya çalışan… “
Fikrin, bilginin ve
görgünün önemini bir kez daha gözler önüne seriyor Aziz Nesin. Yazmaya adanmış
ömrün, aynı zamanda okumayı da son ana kadar; gözleri görmezken bile Vakıf’da
“kızlarım” dediği gençlere okutarak, o evrensel öğrenme tutkusundan ve bu
tutkuyu, kendi doğasında işleyip bir başka üretime dönüştüren seçkinlerden
birisi…
Neredeyse son nefese
kadar okumuş. Dinlemiş… Onun son nefesine kadar hissettiği şeye, okuma güncesi
içinde biraz olsun yaklaştım. Mizaha tutunmuş bu yazar; aynı zamanda doğruluk,
bilgi, akıl öğretilerine de tutunmuş. Görünen o ki, mizah ciddiyet, pratiklik,
yaşanmışlık içinden doğar.
Şaklabanlıkları
mizahla karıştırmamak ciddi bir irade işi!
Aziz Nesin 4 Nisan
1995 günü Nesin Vakfı Tepe’de okuduğu kitap Melih Cevdet’in şiir kitabı
Yağmur’un Altında. En sonuna düştüğü not; iradenin, fikir, pratik hünerini de
anlatıyor;
“ Şimdi merak
ediyorum; Melih Cevdet şiirinin övücüleri, bakalım bu kitap için de ne övgüler
düzecekler… Aslında onlar Melih Cevdet’in şiirlerini değil, kendi
YETMEZLİKLERİNİ övüyorlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder