CK- LİZ BEHMOARAS
KAFKAOKUR- KUTLU OLSUN...
TEK ÜLKEM YAZI
Gamze Akdemir Liz
Behmoaras ile Sen Bir Başka Gittin kitabı için CK’da röportaj yaptılar. Yazarın
fotoğrafı geçmişin izleriyle dolu! İnsan yüzünün geçmişi bugüne taşıması ve
gülümserken bile derin hüzün nehirlerine konan tüm barajları kaldırması var o
yüzde.
Konu, yaşadığımız
evlere, geçmişe gelince ortaya çıkan düşünce, evin de roman kahramanı
olabileceği… Yazar, onun da ruh sahibi olduğuna inanıyor. Çünkü kahkuno denen
küçük ekmek kokularını, pestillerin tadını, mangaldan yayılan ısıları ve
onların koruyan bir bekçi olduğunu anlatıyor.
Liz Behmoaras
İtalyan yazar Pessoa’dan bir alıntıyla anılarına bekçilik yapan evini anlatmak
istiyor;
“ Bir vakitler
olduğum, bir daha asla olmayacağım her şey!” ev, diyor.
İnsanın göç nehirleriyle
oradan oraya savruluşunu, geri döndürülemez çocukluk anılarını anlatan, belki
de hep o tatta kalan, o sıcaklığı tüm yaşamı boyunca arayan insanlara adanmış
bir düşünce…
Bu düşünceye saygı
duyarak, kendi yazarlığıma katkı veren, beni her daim yeşerme yolunda
ilerleten; gün ışığına, gece karanlığı kadar; saf duruluğa, güzel bir rüzgar,
sağanak yağışa, şiddetli bir fırtına kadar ihtiyaç duymama sebep olan düşüncemi
açıklamak istiyorum.
Geçmişi öldürmek,
onun sadece anılarda bir rüya gibi veya unutulması gereken kabus olarak
görülmesi bu günü yok ediyor. En değerli olan günümüzü; şimdiki zamanı! Duyup,
dokunduğumuz, görüp, içselleştirdiğimiz zamanı; geçmiş ile sevişmelerimizin
veya kavgalarımızın hissiyatı belirliyor…
Yazar, “ Tek ülkem
yazı!” diyerek sığınıyor en büyük icada. Bu icadı, kendi sanatıyla destekliyor
Muhsin Ertuğrul. Kendi kalıcılığıyla sesleniyor kavga etmeyen geçmişin ait
olacağı zamana koşup mayalanması gibi hafızalara kazınıyor sözcükleri;
“ Dünyada tek bir din
vardır, o da ‘Bilgi’. Bu bilgiye erişmek için çalışmak, en büyük cevap ve
ibadettir. Dünyada bir tek mukaddes şey vardır, o da öğreten ‘Kitap’.
İnsanların bir tane silahı olmalıdır, o da: Kalem. Beşer bu büyük gayeye
eriştiği gün dünya bir cennettir, insanlar birer dindardırlar, kütüphaneler
birer cami, kilise, havra olur, bıçak ancak kalem yontmak için kullanılır.
Tiyatrosuz yükselmiş
bir millet göremezsiniz. Tiyatronun sahnesi sabun gibidir. Sabun nasıl kir
tutmazsa, sahneye de öylece ahlaksızlık kondurulamaz.”
Kafkaokur Dergisine
yazı sanatıyla katkı vermiş Merve Özdolap’ın çalışmasını okuyorum. Emeğin,
yaşama dair sevincin, düşlerin, muhakemenin ışıltısı yayılıyor Cafe D Marin’e.
Dışarıda dalgalar kendi var oluş çığlıklarını denizin bütün pisliklerini
ayrıştırarak haykırıyorlar.
Özdolap, Neden
yaşıyoruz? Sorusuyla dengelemek istiyor yaşamı. Ve devam ediyor;
“ Yoksa beş yıllık
kalkınma planının bir ayağı, aile büyüklerimizin sorularına yanıt mıyız? Bu
kadar mı var etmek? Peki ya var olmak… Öyle olması gerektiği için mi varız? ‘Yaşı
geçmeden evlensin.’ Denilen kadınların, erkekliğini bir çocukla taçlandıran
adamların artıkları mıyız? Yahut belki de tertemiz sayfalarız, beyaz onları
aklamak için.”
Bende benden
öncekiler gibi; yaşama katkı sağlayan, bilinen yaşamların ötesini zorlayan
insanlar gibi sınırları tanımayan, ancak düşlerde olacak yazı sanatına
sığınıyorum. Aslında ait olduğum gerçek ülkeme dönüyorum.
Irk, din, dil, çıkar
kavgalarından çok uzak; canlı olmanın sadece üremek değil, üretmekten ibaret
olduğunu, bilginin, deneyimlerin öğretilerin hiçbir zaman doyulamayacağını; aç
bedenimle, ülkemin yıldızlı yorganını, ay ışığı yansımış deniz yatağını, üstün
sanatçı dokunuşlarıyla şekillenmiş, tepelerini, dağlarını selamlıyorum.
Bu çalışma
yapılırken tüm dünyada 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlanıyor. Kutlu Olsun
elbet! …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder