Behiç ustadan bir makaleme konu olmuş karikatürü.
Mutluluk çocuklukta ekilir. Hatta resmi de
o zamanlar yapılır...
ŞEKER PORTAKALI
Portakal sözcüğünü
ne zaman duysam; sulu, tatlı bir portakal anısı canlanır çocukluğumun hafıza
kayıtlarında.
Bir çocuk tiyatrosuydu
bu anının özü. İki çocuğun oyun oynadıktan sonra dinlenme anında, yanlarında
getirdikleri bir portakalı bölüp, sulu sulu, tatlı tatlı yemelerinin oyunu.
Sonra, yakınlarında bulunan çeşmeden ellerini yıkayıp, yanlarındaki mendile
silmeleriyle devem eden; öğretici, eğitici bir oyundu. Paylaşımı, temizliği
anlatıyordu…
Okuma Güncesi
Kitabında Aziz Nesin 1982 yılının 11 Ağustos zamanı kâğıda düştüğü notu
okuyunca bu anı tekrar canlandı. Bu tarihte Jose Mauro de Vasconcelos’un Şeker
Portakal isimli kitabını okuyan Nesin, bilinen açık sözlülüğüyle, iyi bulduğuna
iyi, eksik bulduğuna eksik, kötü bulduğuna kötü deme özgür iradesiyle
açıklıyor:
“ Roman içimi
sevgiyle ve acıyla doldurdu. Öyle coşkulandım ki, bu mutluluğu birisiyle ve
elbet sevdiğim birisiyle paylaşmak istedim.
Ama sevgimi,
mutluluğumu paylaşabileceğim kim var ki… Acılarımı, çekilerimi, üzünçlerimi
başkalarıyla paylaşmak istemedim. İstemedim, şimdiye dek de hiç paylaşmadım.
Ama güzellikleri, mutluluklarımı, coşkularımı sevdiklerimle paylaşmak
istiyorum.
Açıkça ve doğrucası,
gerçekten yalnızlıktan yakınmam yok. Seviyorum yalnızlığı. Benim için
yalnızlığın bitek kötü yanı var; Güzellikleri, mutlulukları, onların verdiği
coşkuyu paylaşmak için sevdiğim kimsenin olmaması. Sanırım yalnızlık da işte
bu…”
Edebiyatın
zenginliğiyle, bitmek tükenmek bilmeyen öğrenimlerin içgüdü ve bilgileriyle
insan her şeyi tanımlayıp, o her şeyle baş etmeyi öğreniyor. Ustanın söz
ettiği, birçok insanın tırstığı, beyin hücrelerini korku ve karabasanların
girdabına teslim ettiği yalnızlığı bile üretim için; okuma ve yazmak, düşünmek
için kullanmış büyük bir düşünür…
Bir yazarın, şairin
toplum öncülüğü yapan kişilerin bu kadar açık, anlaşılır ve edebiyatla yüklü
olması ne büyük kazanç…
Bu kazancı daha da
pekiştirmek için bir örnek daha vermek isterim ustanın bize katacağı değer,
edebi netlik öğretileri adına;
“ Ne zaman bizde bir
sanatçı, bir bilimci, uğraş olarak, iş diye politikanın içine girse, hem
politikayı pisler hem kendisi pisliğe bulanır. Ahmet Mithat Efendi’yi düşünsenize…
Türkiye’de ilk roman deyince o, ilk öykü deyince o, Türkiye’deki ilklerin pek
çoğu Ahmet Mithat Efendi’dir. Ama politikanın içine dalınca o büyük Ahmet
Mithat Efendi küçülüverir, mini minnacık olur. Göbeğine varan sakalından
utanmadan, daha önemlisi boyunu aşan kitaplarından utanmadan Abdülhamit’e
jurnalcilik eder. Basiret gazetesinde, ancak Mithat Paşa öldürülürse ‘Aziz
vatan kurtulacak!” diye yazar.”
Kaç yazar, şair,
aydın eleştirisinin içini ulvi bir haklılık, gerçeklik ile bu kadar güzel
doldurur.
Şeker Portakal tadı
var bu ustanın koca ömründe; korkusuzluğu edebiyatın kalkanlarıyla korumak var;
tankların, topların, tüfeklerin, kancık pusuların kurnazlıklarını göremezsiniz
onda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder