Kamera; Güven Uçmakdere Köyü-Tekirdağ
Her daim filozof bakışlarıyla gülümseyen kahveci İbrahim,
Marifeti Yunus Usta
Kamera ; Güven Ganoslar Sahili
Sanki Truva Şehrine ayak basmış kahramanlar gibi;
Yunus Usta, Mehmet, Erdem ve Çetin Bey
Gezi sonrası,gün geceye ilerleme telaşı,biz yorgun
İbrahim'in kahvesine gitme,çay demi telaşı...
Kamera; Güven Platon Dere Vadisi,
çeşmelerin, suların yer çekimiyle dans ettiği yer;
suların tınısı vadinin yamaçlarında coşku içinde
yankılanıyor...
Kamera; Güven Platon Dere Vadisi Yamaçları
Döngünün beyazlığı,bahara sızan can suları
taşımakla meşguller;insan neyle meşgul;kim bilir...
Kamera; Güven Platon Dere Vadisi
Sıfır rakımdan derinlere; beş yüzlü rakıma çıkarken
verilen dinlene zamanları..
Kamera; Güven
Şairin dediği gibi; "severim ben küçük insan koylarını"
ÇEŞM-İ SİYAHIM
Bir yolculuk daha
yola çıkma fikrimizi netleştirdi. Yılın ilk günü kış nasıl iddialı bir giriş
yaptıysa biz de yeni yıla hızlı bir doğa serüveni içinde girdik. Tekirdağ
coğrafik olarak özenle, imrendirecek bir yerde almasına rağmen, özenle
döşenmiş, özenle imar edilmiş bir yer değil; ne hazin…
Yol yine Ganoslara
uzandı. İç sevdası doğanın mevsimlere olan aşkı gibi, döngünün tarifsiz
işleyişi gibi işledi…
Ganoslar Diyarı
deyince akla Uçmakdere gelir. Vadinin derinlerinde, taş ve ahşabın, billur
suların akarak denize doğru ilerlediği yer. Bir de kahveci İbrahim akla gelir;
her daim gülümseyen, taze çayı, ıhlamuru, adaçayı olan İbrahim…
Ganosları anlamak
için onun baharat kokan tepelerinde olduğunuz kadar derin kalbine uzanan
vadilerine de uzansanız iyi olur. Biz de öyle yaptık. Yunus Usta, Mali
Müşavirlik Mesleğinde hak eden duruşa sahip olduğu kadar gezi kültürünü de
özümsemiş Erdem, Çetin Bey ve Mehmet; ekip, birçok gezi grubunu kıskandıracak
özelliklere sahip. En önemlisi; söz konusu doğa ise; koşulsuzluğa sımsıkı
tutunmuş durumdalar…
Bu seferki Ganos
gezimizin uğrak yeri, bir çocuğu delicesine heyecanlandıracak bayram hediyesi
gibiydi; Uçmakdere ile Gazi Köy arasında bulunan Platon Dere Vadisi. Derelerin
ırmak olmaya özendiği bu yerin suları denize doğru çocuk tutkularıyla koşuyor…
Platon Dere Vadisine
ilk kez adım attık. Yaklaşık 6 km ilerledik. Biz ilerledikçe suların, beyaz
karlardan eriyen o duruluğun marifetli uğultularını en güzel şarkı nağmesi gibi
dinledik. Yukarılardan avcıların silah sesleri tüm vadiye yayılıyor. Domuz
avına çıkmışlar…
Gezi yazımın başlığı
Âşık Mahzuni Şerif’in anısına. Bir şarkıya, türküye geçmiş duyguları ancak
duygulara; o muazzam fısıltılara beyaz karların duruluğunda akan dereler gibi
duru bakıyorsanız anlamını, insandan insana akacak olan organik bağı
yakalayabilirsiniz.
Sabahın erken
saatleri Yunus Usta beni almaya geldiğinde aracın radyosunda Mahzuni Şerif’in
bu şarkısı çalıyordu;
İşte gidiyorum çeşm-i siyahım/ Önümüzde dağlar sıralansa da/
Sermayem derimdir servetim ahım/ Karardıkça bahtım karalansa da…
Bu topraklara insan
duyguları, hissedişleriyle kazınan türkülerin anlamları büyüktür. Tıpkı insanın
kendine, kendi çevresinde bulunan doğanın içine, derinlerine inme anlamı gibi…
Platon Dere Vadisi, birkaç gün önce selam veren kışın bütün görkemini
gösteriyordu. Kar yığınakları güneşin yüksek erdemine rağmen kardan adam
yapmaya yetecek hatta kar topu oynayacak kadar çoktu.
Bu büyük kar ve
soğuklarda Uçmakdere Köyü iki gün elektriksiz kalmış. Yollar kapanmış.
Büyükşehir Belediyemiz elinden geleni yapsa da, yeterli ve gerekli makinelerin
eksikliği gözler önüne seriliyor…
Büyük şehrin başkanı
Kadir Albayrak bunu iyi bildiğini gördüğünü biliyorum. İyi bir makine parkını
oluşturması gerektiğini, acili yetini vurgulamak istiyorum. Bir başka önemli
konu ise Uçmakdere Köyünün tükenen son haline acilen bir can suyu… Burası hatta
burası gibi 16 Şirince var diyen Kadir Albayrak, tükenmiş bağların, yok edilmiş
tütün tarlalarının, ipek böceği dutlarının yerine gelmeyeceğini biliyor. Ben de
öyle… Çünkü bunları ekip, dikecek gençler çoktan şehrin tenha gölgelerinde
eridiler…
Uçmakdere Köyüne
yapılacak birkaç örnek butik otel, çok iyi bir başlangıç olacaktır. Ihlamuru, Adaçayını,
Kekiği çok daha yaygın ve kazançlı hale getirecek bir sürü çözüm yolu var.
Köyün merkezinde bulunan 86 numaralı ahşap bina; ilk el atılması, turizme
kazandırılması gereken yerlerden birisi; bilgine sunulur Kadir Başkan…
Her gezinin önceliği
koşulsuzlukta, doğanın içinde var olmak; Fransa, Almanya, İtalya’dan önce kendi
şehrini, ülkeni tanıma arzusuysa; hikâyeniz yazılmaya, maceranızın damlaları
sevgi dehlizlerin-ize akmaya başlamıştır; bu akış, tıpkı beyazlığın eriyikleri
gibi; tılsımı bir tını, bir coşku; bir yaşam sunumu gibi; ey değerli dostlar…
Ganoslara, Yeniköy’e,
Uçmakdere’ye yaptığımız her yolculuk gözlerimle gördüğüm tanık olduğum insan
isyanı yaşadığım anı da burada anlatmak isterim. Bu zarif yerlere en pahlı
arabasıyla, en pahalı parfümleri sürünerek gelen bir sürü insan; kimi piknik,
kimi spor yapıyor.
Ama niçin çöplerinizi
bu düş diyarına bırakıyorsunuz? Niçin kirletiyorsunuz? Bilmenizi isterim; saf
doğayı kirleten insanların ruhları da kirlidir; ne kadar pahalı görünürseniz
görünün…
Hamam, sauna iyi bir
beden toksin temizleyici-sidir. Doğa, Ganosların esintili, baharat kokan
vadileri ise ruhsal toksinlerin izi temizler; iyi bir doktordur; üstelik yan
etkisi olmayan ilaçlar yazar size; bilmenizi isterim…
Güven Serin
4 yorum:
Ne iyi yapmışsınız bu doğa gezisini gerçekleştirmekle Sevgili Güven.. Ruha huzur, bedenlere nefes aldırmak için bundan daha iyi bir ödül olamaz.. bir de doğaya bırakılan o atıkların 'kirli ruhların' izleri olmasa!.
Teşekkür ederim Esin;tabiat rüzgarıyla, karıyla,yağmuruyla,soğuğuyla erken davrandı bu yıl;ben de aynı aceleciliği yaptım. Gerçekten bir ödül... O atıklara korkuyla bakıyorum artık;üstelik en büyük keyif aldığını ,doğadan esinlendiğini sanarak birbirine sarılan doğa kokmayan insanlar tarafından yapıldığını bilmek,bir eziyet geliyor...
Yaşam, her gün, kendine doğru yolculuklar yaparken; her değişim, yeni bir deneyimin, istemenin sonucudur.
Gelişime açık olmak büyütür insanı, olgunlaştırır, eksikliklerini görmesini sağlar.
Ön yargıdan, baskıcı sistemden arınmasına yardımcı olur.
Tıpkı doğanın eteklerinde, dizlerinde gözlerinde yudumlamak gibi, yaşamı..!
Bu güzel paylaşıma bir şiirle eşlik etmek isterim, müsaadenle..!
Taptaze Güneşler
ağarırken tan yeri
sabahın dinginliği rüzgar gibi
yalar geçer yüreğimizi
bu dinginlikte
gün ışırken
bir yağmur tadıyla sarar tenimizi
dağlar
kayalar
ağaçlar
hepsi
sabahın koynunda
bir içim su yüzü arılık
özenle
incelikle
kendini güne katan
ovalar
börtü böcekler
bir kanat vuruşta uçan şahinler
nazlı akan derenin suları
yaşamın içinde
yeni yetme bir sürgün gibi
dokunuyor yüzümüze
sevgiyle
doğa uyandıkça
kırıldıkça kırağı
ve korkular
bizi umuda
binlerce kez
gebe kılarak
güne katıyor
nasıl yükselirse göğe
taptaze güneşler
dağlar
kayalar
sular
hepsi
sabahları
o yazgı için
uyanmış olsalarda
dinlenmiş tanın kucağında
bir ırmak akıyor
bu ırmak
gökyüzünün mavisi
içimin ülkesi
bu arılık
öylesine geniş ki
o eşsiz güzellikte
yeniden
ilk gerçek oluyor
şafağın koynundan süzülüp
yüzümüze dokunuyor
sessizce
bizi yaşama davet ediyor...
Olcay KASIMOĞLU
En iyi öğretmen-öğreticidir doğa. Değişimi,istikrarı,deneyimleri sunar;bir parça kulak verince. Biraz sokulursan daha da uzanır,kucaklayıcıdır; o yüzden, doğa hiçbir zaman çirkin olmaz;kötü kokmaz. Doğanın temizlik işçileri,görünür olanlardan öte görünmezler. Bazen küçük bir yel, bazen deli bir fırtına,boşalan bir gök,ışıldayan güneş;toprağın altında sabırla işleyen bir solucan, küçük bir kurtçuk;tamamıyla adanmışlık içindeler...
Sevgili Olcay, katkınıza,değerli şiirinize teşekkür ediyorum. Tamamıyla doğa sevgisi kokuyor...
Yaşamın değerini,o değere yaşam kırıntıları taşıyan doğayı anlamak adına;selam ediyorum...
Yorum Gönder