Galata Salt
MERHABA DOSTLARIM!
Büyük Fransız İhtilali öncülerinden Babeuf idamından birkaç
saat önce dostlarına yazdığı mektupta ; “ Merhaba Dostlarım! “ diyerek
başlamıştır söze.
Bu seslenişi yapan ve
gün doğmadan idam olacak Babeuf daha 37 yaşında. Aydınlık, demokrasi, adalet
yanlısı Babeuf… Arkadaşı Darthe ile birlikte ölüme mahkûm edildi. Niçin? Kralın
sofrasında şamataya uyum sağlamadığı, açlığı, sefaleti, soğuğu, çaresizliği
gördüğü için…
Ölümler (zamansız
ölümler), öldürmeler hiç bitmedi. Daima bir formül bulundu; adaleti,
demokrasiyi isteyenlerin sesini, soluğunu örtmeye. Öldürmenin, yok etmenin
kıyımı, ona ait çözümler kadim zamanlardan bu yana insanla birlikte dolaşan
canavarın hiç bitmeyen oyunudur. Kanlıdır, zalimdir, korkutucudur…
Her akşam gittiğim
Cafe D Marin denizin çok yakınındadır. Özgürlük olarak bildiğimiz maviliğin;
ışığın seçeneğine göre, grinin, siyahın, dalgaların, duruluğun olduğu yer… Her
akşam arkadaşlarımla birlikte oturduğumuz masaya, hiç eksilmeyen minnet ile
bakıyorum. Sesimiz, soluğumuz, yaşama olan inancımızın ayakta duruşu için…
Bameuf ve arkadaşı
Darthe kendi ülkesinin sancıları için çırpınırken; günümüzden 217 yıl önce
Fransız İhtilaline öncülük etmişken, bizler de, sesli düşünme, hareketin,
öğretilerin içinde olmanın batılı şehrinde yaşayan bireyleri olarak övünmek
yerine dövünüyoruz. Her akşam, her gece…
İnsan olmanın,
öğretiler ve sezgilerle donatılmanın gücü, zamanı, zamansızlığı neyi veriyorsa,
sizler onun davasını sürersiniz. Bugün, kendi bölgemizden, diğer insanlık
bölgelerine anlık imrenmeler, iç acılarıyla bakarken, yine yaşadığımız yerin
ana sorunlarıyla her gün kavrulup duruyoruz.
Olmayan gece
hayatına, hemen karanlık çöken evlere, denizinin tükenişine, dağlarının değer
bilinmeyişine; devasa bir şehrin yanında yaşayıp ta turizmin nimetlerinden
faydalanmamasına içerleyip duruyoruz.
Zor olanda bu; dünya,
ülke, bölge sorunlarına, çığlıklarına kulakları kapamadan, kendi şehrimizin
yokluğuna, çırpınışına da gözlerimizi açık tutmak…. Her insanın yapabileceği
bir şeyler var; bir taşın kaldırılması, bir tek çocuğun özgüven ve çocuk
ruhuyla korunması; bir tek fidanın dikilmesi gibi…
Önümde duran Bilim
Dergisi çok taze bilgileri, bildik o vahşetleri matematiğin şaşmaz bilim
oluşuna güvenerek anlatmaya çalışıyor.
Dünyada 100-140
milyon kız çocuk, kendi istekleri dışında sünnet ediliyor. İnsanlık dışı bu
çığlığı duyan ve gören kaç kişi? Bu çocukların 3 milyonu; her yıl, sünnet
sırasında hijyen kurallarına uyulmadığı için ciddi sağlık sorunları yaşıyor.
70 milyon kız çocuğu
kendi istekleri dışında 18 yaşından önce evlendiriliyor. Kadınların % 45’ine
şiddet uygulanıyor. Şiddet uygulanan kadınların % 75’i intiharın sınırında
dolanıyor. Şiddet gösteren erkeklerin % 77’si kadınlar sözlerini dinlemedi mi,
erkekliklerinin tehdit adlında olduğuna inanıyor. Şiddet gören kadınların %
20’si şiddetin evliliğin normal bir parçası olarak görüyor. Küçük yaşta uygun
olmayan şartlarda çalıştırılan çocuk işçiler, iş güvenliği olmayan ortamlarda
çalıştırılanlar, sosyal güvenceden, en temel haklardan, ihtiyaçlardan mahrum
kalanlar; bu rakamlar, yine matematiğin, uygar olma uğraşı sayesinde ortaya
dökülüyor.
Şiddet, ağır
karanlık, geleneklerin yüce baskıları; bu dünyaya, bir utanç anıtı gibi dikili
duruyor.
Babeuf, gün ışığına erişemeyeceği gecenin
içinden, aklın ışığı ile mektubunu bitiriyor;
“ Allahaısmarladık. Dünya ile aramda küçük bir bağ kaldı;
Gün ışığı yarın onu
koparacak. Kötüler benden güçlü. Savaşı bırakıyorum. Tertemiz bir vicdanla
ölmenin de tadı var.
Canım ciğerim
dostlarım, bir defa daha allahaısmarladık, son bir defa. Erdemli bir uykunun
koynuna dalıyorum.”
2 yorum:
Sevgili Dostum Güven, yazını içtenlikle okudum.
Güncel bir konuyu, örneklerle özünden bize aktarımın çok güzel, algına ve duyarlılığına teşekkür ediyorum...
Kendine saygısı ve inancı olanlar, yaşamda ki dik duruşlarından ve inandıkları doğrulardan hiç bir zaman vazgeçmemişler.
Müsaadenle, benimde (şiddetin ter türlüsüyle ilgili) bir makalem vardı, ondan alıntılarla eşlik etmek isterim..
Yetersiz ve doyumsuzun, başka bir insan üzerinden doyum arama eylemi iyi irdelendiğinde; cinayetlerin, kavgaların, tecavüzlerin, hemen hepsinin altında yatan sebeplerin kaynağının, şiddetin boyutlarıyla yakından ilgili olduğu ve beslendiğini gösterecektir.
Özellikle ''duygusal istismar'' hemen her zaman diğer istismar tipleriyle beraber görülür.
Çocuğu azarlama, aşağılama, yaşından büyük işlerde çalıştırma, küçük yaşta evlendirme, eğitim hakkını elinden alma, cinsel istismar, şiddetin türleri olarak sayabiliriz.
Bu istismarlar, özellikle kendi öz benliği yaralı, ruhsal psikolojisi sağlıklı olmayan, öfke kontrolü yapamayan, kendi çaresizliğini, başarısızlıklarını, çocuk üzerinden gidermeye çalışan ebeveynler tarafından yapılır. Çoğu zaman bu terörün farkına bile varmazlar.
Özellikle şiddete maruz kalan çocuklar ya korktuklarından yada sindirildiklerinden bu şiddeti dışarıya yansıtmazlar.
Çoğu zaman bunu yüksek sesle söylemenin, ayıp ve günah olduğu öğretileriyle büyüyen çocuklar, seslerini nasıl duyuracaklarını da bilmezler.
Utanma ve suçluluk psikolojisiyle büyütülen şiddet mağduru çocuklar; neresinden bakılırsa bakılsın bir toplumun kanayan yarasıdır.
Geleceğin anne ve babaları, sağlıklı olmayan ortamlarda büyüyorsa şiddetin baskın olduğu, çocuğuma istediğimi yaparım anlayışının egemen olduğu bir ailede yetişiyorsa, devlet politikaları çağdaş eğitim anlayışına sahip değilse,
sanatın gücünden, estetiğinden faydalanamıyorsa, eğitim sadece okul kitaplarında ki bilgiyle sınırlıysa, ilim ve bilimin yeri yoksa bu çocuklardan aydınlanmayı nasıl bekleyebiliriz ki !
Anne babanın yaşama sevinci yetersizse, entelektüel zenginliği yoksa, kendisine hazır verilen öğretileri sorgulamadan kendi yaşamına uyarlamışsa, büyüyen ve gelişen bir çocuğun, gelişen dünyada ki beklenti ve isteklerini anlaması mümkün değildir.
Özellikle, sağlıklı alt yapısı olmayan, erken yaş da evlendirilen, ekonomik özgürlüğü olmayan, kendi anlam ve değerinin farkında olmayan, her şeyi kadere bağlayan, başkalarının ne dediği, ne düşündüğü onun için hayatı bir önem arz ederken, donanımsız bir insanın çocuk yetiştirirken eksiklikleri olması kaçınılmazdır.
Kaldı ki, şiddet; yetişkinlerin ruh sağlığını ciddi biçimde tahrip ederken, çocuğun boyutları açısından bakıldığında, baş edilebilmesi çok daha zor bir olaydır, Dünya onlar için yeterince büyük ve zor iken, şiddet onların yaşama uyumlarını daha da güçleştirir.
Şiddet yaşanan ortamlarda, çocukların gelişimsel ve duygusal ihtiyaçları çoğu zaman unutulur, karşılanamaz. Şiddet gören veya şiddet uygulayan kişiler, çocuklarına kör olurlar.
Öyle ki, çoğu zaman, ebeveynler; çocuklarına kendi çaresizlik ve umutsuzluk duygularını geçirirler,güven hislerini veremezler hatta çoğu zaman kavgalarının tanığı olarak çocuklarını gösterirler.
Çocuklar;sevgiyle, ilgiyle, özgüven ve değerli olma,değerli kılma bilinciyle birlikte yetiştirilirse, ileri ki yaşamlarında; ne yaşarsa yaşasınlar bir şekilde kendilerine bir çıkış yolu bulurlar.
Birde çocuklarını yetiştiren anne veya babanın, şiddete maruz kalması var.
Şiddet gören taraf kendine bakacak durumu yoksa, çocuklarını o şiddet ortamının dışında nasıl tutabilir ki?
Ve en hazını de şiddetin ikizi çocuklardır. En büyük yarayı geleceğin babaları,anneleri alır.
Çocuğu mülk olarak gören, kız çocuklarını satan, savunmasız beden ve ruhlara şiddet uygulayan, insan ve insanlar karşısında sessiz kalamayız...
Çocuk yaşta ki evlilik uygulamalarını süreklileştiren döngüler kırmalı, zihniyet değişimi sağlanmalı ve şiddetin her türlüsü insanlık suçu sayılmalıdır.
Olcay KASIMOĞLU
Değerli Dost,çalışmama zenginlik katan duyarlılığına,yaşamın içinde yüzlerimizi kızartan,insan olduğumuzu bir kez daha sorgulayan çalışmana teşekkür ediyorum. Her daim hatırlanacak,vicdan ile aklın sımsıkı yapışacağı değerli yaşam seçenekleri;yine sevginin,hoşgörünün, sanatın,felsefenin temel oluşturacağının yüksek tespitleri... Var oluşumuz nice badireye , nice ağıt ve destana dayalı... Bugünün büyük iletişimi,milyonlarca uyarıcı kitabı,sineması,tiyatrosu insanlık borusun durmadan çalıyorken bile sağır kulakların duymazlığı; iç acıtıcı...
Yorum Gönder