Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi-İSTANBUL
WİLLİAMS SENDROMU ve MÜZİK
Bilim, bilme isteği,
sorun çözme gayreti, bu gayretleri tetikleyen merak, deneysel çalışmalar
olmasaydı, sıradan hastalıklar bile insanlığı yerle bir edebilirdi.
Williams Sendromu,
doğumsal bozukluktan kaynaklanan benzersiz bir hastalıktır. Entelektüel güçler
ve noksanlıkların bir araya geldiğ, büyük kargaşalar içinde kaybolmuş büyük
çoğunluğu ilgilendirmese de beni şaşırtan, bu konuda bir yazı yazmaya iten
müzik haykırışlarına çok şey borçluyum.
Ölümün kol gezdiği,
zulmün farklı taraflarla alkış aldığı diyarlarda müzikten, hastalıklardan söz
etmek zordur. Ancak, başa gelince, çareyi yine batının bilgisiyle bilime
dönüşmeye çalışan kurtarıcı çözümlerde ararız.
Williams Sendromu,
geniş ağızlı, hokka burunlu, küçük çeneli, gözleri yuvarlak, meraklı, sevgi
dolu insanları anlatır. Hepsi birbirine benzer. Öykü anlatmak, başkalarıyla
iletişim kurmak, bir de sıra dışı müzik bilgileriyle öne çıkıyorlar.
Williams Sendromu
nadiren görülüyor. Yeni Zelandalı Kardiyolog J.C.P. Williams’ın 1961’de
yayımladığı makaleyle tıp literatürüne girmiştir. Bu hastalık, zeka geriliği
değildir. Çocukların arkadaş canlısı, beklenmedik dil hakimiyetleri de bunu
kanıtlıyor.
1980’lerin başında,
Williams Sendromu yaşayan bir gurup ve veli birbirini bulup bir araya geliyor.
Williams Sendromu Derneğini kurmuşlar. Bu sendroma sahip çocukların matematik
işlemlerini tam olarak kavrayamadıkları, çevrelerine karşı kayıtsız kalmaları,
bazılarının bağcıklarını bağlayamamaları da biliniyor.
Bilinen bir şey daha
var. Williams sendromlu genç bir kadın Gloria Lenhoff otuz dilde opera aryası
söylüyor. Daha sonra Gloria’nın olağanüstü hayatını anlatan “Şarkıların En
Tuhafı” isimli kitap yayımlandı.
Gloria’nın müzik
yeteneği erkenden olgunlaşıyor. Daha bir yaşındayken ritim uyaklarından büyük
keyif aldığı görülüyor. İki yaşında ritme tepki vermeye başlıyor. Duyduğu bütün
İbranice, Lehçe, İtalyanca sözcükleri yutuyor. Bu dilleri bilmiyor ama
ölçülerini, tonlamalarını, plaklarını dinleyerek öğrenmiş. Yaklaşık iki bin
şarkılık repertuarı var. Fakat Williams sendromlu çoğu kişi gibi beşle altıyı
toplayamaz.
1994’te Williams
sendromlu bireylerin sosyalleşebileceği, müzik yapabileceği ve müzik eğitimi
alabileceği olgusu iyice önem kazanıyor. Müziğin, sosyalliğin var olduğu
kamplar kuruluyor. Bu kampı ziyaret eden doktorlar gördükleri manzara
karşısında şaşkına dönüyorlar.
Williams sendromlu
bireylerin müziğe alışılmadık ölçüde düşkün olduklarını fark ediyorlar. Müzik
yalnızca hayatlarının derin ve zengin bir parçası değil; hayatlarının her
ânında yer tutuyor. Çoğu günün büyük bölümünü kendi kendine şarkı söyleyerek
veya enstrümanını çalarak geçiriyor. Öyle ki müziğe düşkünlükleri sıra dışı
ilgileri normal popülâsyonda bile olağan olmayan bir durum olduğu anlaşılıyor.
Bu tür sınırsız müzik meşguliyetleri profesyonel müzisyenler arasında bile
rastlamayacağını anlıyorlar.
Williams sendromlu
insanlarda yaygın görülen üç sivrilmiş mizaç; müzikal, öykülemeci ve sosyal,
birbiriyle uyumlu görünüyor.
Ağızları geniş.
Burunları hokkalı. Çeneleri küçük ve gözleri yuvarlak. Beyinleri normal
beyinlerden yüzde yirmi daha küçük… Bu değişikliklerinin yanında müzikal,
öykülemeci ve sosyal yanları oldukça ileri…
Bilimin bilgiye olan
açlığı, bilginin mucizevî çözüm ve tespitleri karşısında eğilmemek, büyük saygı
duymamam mümkün değil… Bir tarafta, katlediciler, yok ediciler. Gerdan
kırıcılar, sınır çiziciler, gölgeler arasında insan pazarlığı yapanlar.
Artık, Williams
sendromlu insanlardaki sorunun bir kromozomdaki on beş ile yirmi beş kadar
genin “mikrodelesyonundan” kaynaklandığı biliniyor.
Freud, “Anatomi
kaderdir” demiş. Bilim insanları da kaderin genlerde yazılı olduğunu anlatıyor.
Ya, hemen yakınımızda
komşularımızda yaşanan büyük çığlıkların, ölümlerin, acıların kaderi? İçimize
bırakılmak istenen korkunç ateşin bozguncu çığlıkları! Bilim, bilmeyi, anlamayı
öğretir.
Anadolu insanı,
bilime muhtaçtır. Bilmeye; içindeki sevgi, merhamet bilimle, bilmekle,
anlamakla birleşince sıra dışı insan ve insanlık gösterisi çıkıyor ortaya. Hâlâ
bilmek, anlamak için geç değil…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder