28 Ekim 2014 Salı

HAYAT KISA KUŞLAR UÇUYOR


Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Sergi Salonu

İlla ki...


Koç Üniversitesi


Pera Müzesi


Pera Müzesi


HAYAT KISA KUŞLAR UÇUYOR

  Cemal Süreyya, yaşamın içinde algıları açık, yaşama dair bıraktıklarıyla çoktan unutulmazlar kervanına katıldı.

  Dünya zamanının ölüm saati yaklaştıkça Süreya’nın da ölüme yaklaşan insana uyarıları hızla artmıştır. Bu kısa şiiri bile ne büyük yaşam anlatısını yapar;

  Hayat kısa/Kuşlar uçuyor

  Hâlbuki yaşamın kısa olduğunu herkes bilir. Kuşların da uçtuğunu da… Sanırım çok az kişi, bu döngüyü, edebi açıdan ele alır ve bilineni, savurgan zamanın yaptığı gibi yok etmek yerine, edebiyatın koruyuculuğuna teslim eder; yani, var eder…

  Kuşları önemsedi Süreya; oldukça çok önemsedi. Öyle önemsedi ki kendi yaşamını da yedi kırlangıç yaşamına benzetti.

  Lokman şair senin adın/Yedi kırlangıcın hayatı kadar
  Altısını ardı ardına yaşadın/Bir kırlangıcın daha var

  Kendimi bildim bileli, sanatın inceliğini, felsefenin duyarlı sorgulamasını saygıyla merak ettim. En kaba dönüşümlerde bile onların esintisine muhtaçlık içinde yalvardım, yakardım. Cemal Süreya’nın şiirine uygun, hayatın kısalığını önemseyerek, kuşların uçuşuna derin saygı duya duya, yine yaşamın en hızlı aktığı, sanatın en bol olduğu yere; İstanbul’a yöneldim.

 Kime sorsanız İstanbul, şiddetli sağanak ile yıkanacaktı. Sırt çantama fazladan yük olan şemsiyeyi mecburiyet içinde aldım. Tekirdağ çıkışı, otobüsün camlarına düşen birkaç damladan başka bir şey görmedim. İstanbul’un Avrupa yakası, pırıltılar saçan güneşe teslim olmuştu. Yine tramvaylar insan seliyle birlikte akıyor. Eminönü, Yeni Cami, Galata Köprüsü ve balık tutanların mükâfatları…

  Yaşamın, en durağan yerde bile var olduğunu biliyoruz. Oraya çevrilecek bir mikroskop, en durağan yerdeki küçük, çük minik canlıların bile yaşam akışı içinde, delice çırpındıklarını göreceksiniz. Yaşamın ritmi bittiği zaman, çürüme ne büyük kokulara, söylemlere, saldırılara dönüştüğü, hemen hemen her insanın yakın çevresinde mevcuttur.

  Emirgan, özlenen, özlediğim yere doğru otobüse bindik. Yer gök, yaşam kokuyordu; içimdeki mikroplar ile yaşama tutunan hücreler, “yaşama hakkını, kazanacağız” diye bağırıyordu. Yağmurlu bilinen günde, ışık kazanmıştı. Emirgan, gün ışınlarıyla dalgalanıyordu.

 Sabancı Müzesi müzecilikte öncülük yaptığı kadar, müzenin bahçesiyle, doğanın korunması, tanınması, doğal hayata bir adım daha yakın olmamıza yardımcı olacak işler yapıyor; çiçekleri, ağaçları isimlendirmeye devam ediyor. Bahçede bulunan onlarca çeşit ağaç ve çiçek isimleri önlerinde bulunan küçük tabelalara yazılmış. Hangisinin hatmi çiçeği, yasemin, hangisinin Lübnan çamı olduğunu bilmek, yaşamın derinlerini merak eden insan için, güzel bir şey…

  Sabancı Müzesi, İspanyol sanatına katkı vermiş çok önemli ressamların eserlerini getirmeye devam ediyor. 1 Şubat’a kadar kalacak sergi Joan Miro’nun Kadınlar, Kuşlar ve Yıldızlar çalışmalarından oluşmuş 125 eserden meydana geliyor.

  Miro’nin Kadınları, Kuşları, Yıldızları görülmeye değer; kırmızı, siyah, sarı renklerle canlandırdığı sanatı; evrene doğru uzanan merdivenleriyle insanın tutulmazlığı, insanın erişime açlığını ve sanatın her daim kendi var oluşunu yaratacağını da gösteriyor.

  Sabancı İspanyol sanatına adanmış sanatçılara ne kadar önem veriyorsa, Pera Müzesi de Polonya sanatına o kadar önem veriyor. Polonya Sanatında Oryantalizm isimli sergi 17. ve 19. yüzyılları dönemlerinde Osmanlı dünyasını konu almış eserleri izledik. Renklerin cümbüşü, sanatın tuval üzerinde, bilinen ile bilinmeyen arasında kurduğu köprünün üzerinde dans eden figürlerin; bugünkü yaşama anlattığı, işaret buyurduklarını irdelemeden geçemedik…

 Polonya Sanatında Oryantalizm savaş sahneleriyle doluydu. Biz, bu sahneleri izlerken, bitmeyen savaşları da bilerek, barışa doğru bir adım daha yakın olmak istedik…

 Gezinin sürpriz sergisi ise Unutulmuş Krallık Fotoğraf Sergisi oldu. Alalah Antik Kentini anlatan fotoğraf sergisi görülmeye değer derinlikte, güzellikte. Taksim İstiklal Caddesi, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetler Merkezinde.

 Şair, Hayat kısa/Kuşlar uçuyor diyor. Karacaoğlan şiirinde ise; Umut’un içinde mut varsa/Umutsuzluğun içinde umut var, diyor. Bir sırt çantası, bir yaşam arzusu; bencillikle beslenen değil, yaşatmakla meşgul; kuşlar uçuyor ve adanmışlık içinde sanatçılar durmadan üretiyor; hareketin, değişimin erdemli hatırına…

  Güven Serin 



  



2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Cemal Süreya'nın ne çok şey anlatır şiirleri. Kısacık şiirlerinde bile bir hayat felsefesi gizlidir, anlam yüklüdür.

Miro'nun da, o çocukları çağrıştıran resimlerinde nasıl derin anlatımlar vardır. "Kadınlar, kuşlar ve yıldızlar"
Hepsi de gizemli, derin anlamlar yüklenebilecek konular. Duyarlı insanlar hep karmaşık yolları mı seçiyorlar...

GÜVEN SERİN dedi ki...


Haklısınız Makbule Hanım. Miro'yu yakından tanıyınca sanki Cemal Süreyya ile örtüşen sanat felsefelerine tanıklık ettim. İki saygın değer; iki ciddi yolculuk;buyurganlığa, hantallığa, kabalığa yan bakmadan yapılan sanat yolculukları... Miro, Tıpkı Picosso gibi kendi sanatını yaratmış; gök ile yer arasında inanılmaz bir yaşam alanı hazırlamış; insan hayran kalıyor. Duyarlı insanlar, karmaşık yolları seviyor :)) zahmet,emek,hareket istiyorlar...