Kamera; Güven Tophane-i Amire
RÜZGÂRIN KOKUSUNU TAŞIDIĞI KADIN
İdealizmin pençesine
düşmüş aydınlarımız, neredeyse kendilerine ait olan yaşamları, yaşam hakkını
doğal bir süreç içinde tamamlayamadan göç edip gittiler. Romantizm, bu
diyarlarda tıpkı gülen bir insan gibi, şık dolaşan bir kadın gibi; lüks
görülür. Yani fazladan bir şeydir…
Dans eden, şiir
söyleyen; hatta kendi sesine hiç korkmadan kulak kabartan kaç insan vardır
acaba? Körleşmiş utanmalar, körleşmiş öfkelerimiz; kendi mayaladığı antisosyallikler, kindarlık kök salıp güya yeşillik adına ormana çeviriyor…
Sesimizden,
soluğumuzdan, şıklıktan, gülmekten, mutluluktan, istikrardan, içsel özgürlükten
korkuyoruz… İçimizde deryalar barındırmak da, deryaların da işlenmeye, fark
edilmeye, ortaya çıkartılmaya ihtiyacı vardır. Bazen; çoğunlukla ömür ve
ömürler yetmez… En kolay harcanan şey; bedavaya bulduğumuzu sandığımız
yaşamlardır.
Bazen merak ettiğim
için, ağzından zenginlik ve parayı düşürmeyenlere sorarım; büyük ikramiye size
çıksa; yani trilyonlar, ne yaparsın? Çoğu zaman aldığım cevap, inanılmaz
şaşırtıcı. Büyük çoğunluk ne yapacağını bile bilmiyor. Ama ortaya çıkan şudur;
büyük gösteri için, büyük büyük evler, arabalar, dükkanlar, fabrikalar hayal
ediliyor…
Şunu bilirim; bu
millet altta yaşamayı, yokluk içinde yok olmamayı çoktan öğrenmiş; hatta bunun
kültürünü; “çok şükür”, “beterin beteri var” sözcüklerini ağzından düşürmez.
Kısacası yokluğa çareler üretir de varlığa pek çare üretemez. En fazla birkaç
nesil ya gider ya gitmez; denizin suyu biter…
Tıpkı, zenginliği,
parayı sorduğum gibi her gün, gazetelerde okuduğu birkaç sözcüğü, dinlediği
birkaç cümleyi ağzından düşürmeyen, ezberin, tarafgirliğin kölesi olmuşların
esaretine seslensem; rüzgâr ve kadın desem! İnanın bana, söylenecek sözcük
bulunamıyor…
Sözü ve sazı elime
alıp, rüzgârın ve kadının haylaz ve gezgin ruhuma bıraktığı izlere minnet
duyarak konuşayım;
Rüzgârın kokusunu
taşıdığı kadın!
Saçların
savruluyor güneyden kuzeye
Yer serinliyor, gök
huzur buluyor ...
Rüzgârın sesini
taşıdığı kadın!
Varlığın var oluş
hatırına sayılıyorsa,
Bastığın toprak, taş;
mutluluktan ışıldıyor.
Rüzgârın ruhunu
taşıdığı kadın!
Maviliğin uçsuz
bucaksızlığı nasıl ürpertiyorsa,
Öyle, kımıldıyor derinliğin okyanusunda.
Dans etmekten, şiir okumaktan,
el ele tutuşmaktan, kendi sesimizi bile ahenk içinde duymaktan korkuyorsak;
rüzgârın, yağmurun, toprağın kokuları bir şeyler taşımıyor, ifade etmiyorsa
bize; ne yaşar, ne yaşamazlığın büyük hiçliğinde çok büyük kargaşaların
teslimiyetinde sadece mülkler ile verdiğimiz kavgaları yüceltmek; hiçbir zaman
bana göre olmadı; olmayacakta…
Bir yaşam, yaşam
hakkı verildiyse bize; gülümsemenin, mutluluğun, şıklığın, dürüstlüğün,
sadeliğin, olduğumuz gibi olmanın, hatta biraz çocuklaşmak, çocukları anlamaktan
da geçtiğini bilmek güzel şey; pek de insanca…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder