Kamera; Güven Ganoslar Kamp Zamanı...
ÇAĞIN VİCDANI
Onun için adaletsiz
dünyada bir adalet savunucusu, diyorlar. Çağının tanığı ve vicdanı… Yüzüncü
doğum gününde unutulmak yerine sürekli hatırlanarak anılan kişi Albert
Camus’tur. Çağının tanığı, çağının vicdanı olan kişi…
Ali Bulunmaz köşesinde
Albert Camus’u anarken, bir de Ludwig Wittgenstein’den bir söz paylaşıyor;
“ Filozof, sağlıklı
insan anlığının kavramlarına ulaşmadan önce, anlık hastalığını benliğinde
iyileştirmek zorunda olan kişidir. Nasıl yaşamın içindeyken ölümle çevriliysek
anlığın sağlığı içindeyken de çılgınlıkla çevriliyiz.”
1930’lu yıllarda
Erich Maria Remarque tarafından yazılmış olan, savaşın anlamsızlığını gözler
önüne seren Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filmi ve kitabı 1933 yılında
yasaklanmış ve yakılmıştır. Bağnaz öğretmenlerin kendilerine empoze ettiği
militarist duygularla savaşa katılan Alman gençlerin, savaşın acımasızlığı
altında ezildiklerini, canlarını kurtarsalar bile ruhlara açtığı derin yaraları
anlatır.
İnsanın savaşı her
devirde sürer; bitti denilen, büyük sükûnun başladığı sanılan zamanlarda bile…
Savaşlar sürerken, ister top-tüfek yaraları, ister ruhsal yaralar; hepsi insan
denen canlı ile birlikte tabiatı da, tabiatta bulunan canlıları da yok eder.
Evren, evrenin içinde
bize sunulan yaşam ve yaşamı şekillendiren büyük yaratıcı, bütün bu çelişkiler,
acımasızlıklar içinde dahi gönüllü savunucuları, her dönemin vicdanlarını
ortaya çıkartırlar. Albert Camus’da öyle bir vicdan, öyle bir filozof ve
yazardır işte.
Savaş çıkartıcıların
her zaman soylu ve kahramanca mazeretleri vardır. Bitmek bilmeyen genişleme
isteği, ele geçirip akla hayale sığmayacak kadar delilik seviyesine çıkan
hükmetme kahramanlığı hiçbir zaman ele-avuca sığmayacak kadar kışkırtıcı
duyguların ölümsüzlüğü ile nesilden nesle geçer. Tıpkı, mikroplar gibi; siz tam
yok olduğunu sandığınız bir zamanda, derin uykularından uyanırlar ve büyük
saldırılarına başlarlar; belki de büyük tabiatın en büyük oyunu budur
insanlığa; öldürmek… Büyük acılarla, ağıtlarla sulamak, beslemek besine aç olan
toprakları…
Ali Bulunmaz Camus
ile ilgili açıklamalarına devam ediyor;
“ Camus, zamanının
eksikliklerini, çöküntü ve yozlaşmışlığını sezmiş; bu yolda, sorunların
giderilmesine dönük bir kapı aralamaya çabalamıştı. İnsanın düşmüşlüğünün
nedenlerini, ona göstermeye çalışıp çözüme giden yolun kilometre taşının
anlayış olduğunu söylemişti. İnsanın insan olma koşulları, bu kavramlarla
koşutluk içindeydi. Bunu vurgulamasından dolayı Camus, ÇAĞININ VİCDANI ve
TANIĞIYDI.”
Şüphesiz çağın
vicdanı ve tanığı olmak zordur. Bazen dayanılmaz acılar verir. Soluğunuz
kesilmek istenir. Nazik uyarılar sertleşir; gün ışığı perdelenir. Sizi her
koşulda tanıklık yapmaktan geri bırakacak yollar denenir. Her çağda farklı
denemeler, devletin içindeki yuvalanmış, kendilerini devletin, milletin yerine
koymuş, böyle olduğuna inandırarak büyük insanlık düşmanlığı yapmış kişiler
tarafından tercih edilmiştir.
Camus çağının
tanıklığını yaparken şu şekilde haykırır;
“ Hiçbir şeyin anlamı
ve değeri yoksa insan nasıl var olabilir? İdeolojiler çağı olan yirminci
yüzyılda ve bununla birlikte çağımızda, insanları öldürmenin haklı çıkarılışın
karşısında nasıl durula bilinir?
Doğuştan bir tek
yatkınlığım var. Ben, insan olarak mutluluk peşindeyim; sanatçı olarak da
savaşlara, mahkemelere başvurmaksızın yaşatmak istediğim birçok kişi var
sanıyorum… Eski zamanın sanatçıları zorbalık karşısında hiç değilse
susa biliyordu. Günümüzün zorbalıkları gelişti; bugünün zorbalıkları ne susmayı
kabul ediyor ne de tarafsızlığı. Kendini belirtmek, zorbalıktan yana ya da ona
karşı olmak gerekiyor. Bu durumda benim de söyleyeceğim şu; Ben zorbalığa
karşıyım…”
Sanırım, çağına
tanıklık yapan sadece sanatçılar, yazarlar, şairler değil; çağın içinde
evrensel değerleri kendinde bulan ve bu özle besleneceğini, bu özle var
olacağını bilen ve hisseden her insanın duruşu; zorbalığa karşı olmaktan güç
alır; şartlar ne olursa olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder