Tüm çocuklar önce bebektir. Bebek olarak alırlar
sevgiyi de sevgisizliği de. Belki de kaderin belirlendiği
seçeneklerin netleştiği zamanlar o zamanlardır;
merhamet,görgü,iletişim,anlayış,hoşgörü ve büyük
yaratıcının eklediği SEZGİ.
YAVRU BAYKUŞ BEBEK GİBİ UYUYOR
Bilim Teknoloji
Kitabındaki haberin başlığı tam olarak bu şekildeydi; “ Yavru baykuş bebek gibi
uyuyor” Bir de şirin mi şirin iki fotoğraf.
Oysa bizler baykuşu
pustalık çökmüş viran yerlere, lanetlenmiş ötüşürler; kısacası uğursuz bir
hayvan olarak tanıdık. Yılanı, baykuşu, çakalı, eşeği hep insanların kendi
uydurdukları yorumlara göre niteledik.
Biraz kurnaz görünen
insanları “tilki” ile evimizde yüzyıllardır beslediğimiz kediyi bile
“nankörlük” ile suçlamanın asil seslenişlerini yaptık. En güvenilir dost köpeği
sayarız değil mi? Çok hazin; o, güvenilir dostların sokaklarda nasıl can
çekiştikleri, yaşam mücadeleleri verdikleri büyük çoğunluğun umurunda bile
değil.
Ya at, avrat ve silah
üçlemesi için ne diyeceksiniz? Gururla söylediğimiz, bizi geçmişten bugüne
bağlayan bir sesleniş değil mi? Peki ne oldu bu üçlü? Avrat’ın ne olduğu veya
olmadığı bellidir. Meclisteki kadın sayısından tutun da, küçük yaşta evlendirme
kutsallığı ile süslenen çocuk gelinlere, her gün öldürülenlere kadar; can
çekişiyorlar.
At ne oldu acaba?
Yarış sahalarında, hipodromlarda iyi kazanç getirdiği için insandan bile daha
değerli kılındı. Fakat geri kalanı neredeyse gözlerimizin önünde eziyetlerden
en güzel eziyetleri beğeniyorlar. Roman vatandaşlarımızın elindeki atları ancak
ölüm kurtarır. Büyük çoğunluğu eziyet çekiyor. Zavallı güzel, zarif hayvanlar…
Küçük bebekler; yani
yavru baykuşlar ne kadar da çok derdin haykırışım olduğunu anlatıyor. Sadece
anlatıyor. Çevre duyarlılığı çok eksik ilerliyor. Çünkü daha bebek çağlarımızda
bilinçaltına ekilecek büyük sevgi ve öğretiler ile güçlenirse olgunluk
yaşlarında inanılmaz güzel görüntüler ve davranışlar çıkıyor ortaya.
Yavru baykuşların
uyurken bebeğe benzemesi, çocukluğumuzda uğursuz baykuş olarak söylenen
seslenişlere inanmasam da inanır gibi yanmışlığımızın özrü adına beni daha da
duyarlı bir iç çekiş yapmama neden oldu.
Uyuyan yavru
baykuşların bebeğe benzeme haberi şu şekilde devam ediyor;
“ Yumurtadan çıkan baykuş yavruları insan bebekleri gibi
aynı motife göre uyuyorlar. Uyuyanların rüya gördükleri ve beyin etkinliğinin
uyanıklık halindekine benzediği REM evresi yavru baykuşlarda da tıpkı yeni
doğan bebeklerde olduğu gibi ağır basıyor. “
Yavru baykuşların
uyku düzeni bebeklere benzesin veya benzemesin, çok dikkatle baktığınız zaman
yavru olarak doğan bütün canlılar, canımız ve cananımız kadar güzeldir.
İçimizdeki merhametin, zarafetin, görgünün ve bilimin kırıntıları filiz, ağaç
olmuşsa; doğa ve canlılar adına çok şey değişmeye başlıyor demektir.
Değerli insanlar ve
insancıklar; doğa ve diğer canlılar bizlerden çok önce buradaydılar. Asıl ev
sahibi onlardır. Büyük apartmanlarla, yepyeni araçlarla övünme hakkınızı
alkışlıyorum. Ama insanı insan yapan duyarlılığı da, merhameti de, ilimi de
destekleyin; yoksa hiçliğin içinde hiç olurken kimse olmayacaktır yanımızda.
Hep kurtarıcı
bekleriz; yüksek kubbenin yükseklerinden. Bertolt Brecht ne güzel demiş;
“ Yazıklar olsun
kurtarıcı bekleyenlere!”
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder