Kamera, Güven
Ada hatıraları güçlü olur. Çürümeye başladığı anda bile
dirilmeye karar verebilirler.
İSYANIM YOZLAŞMAYADIR
Bir ömrün son kırlangıç zamanına gelmiş yazar, kendi iç
dünyasının birikimlerini mizahın, felsefenin yardımıyla oluk oluk akıtıyor.
Yozlaşmaya isyan ediyor kendi dilince;
“ Vaktiyle cüce
yazarlarla bende boğuştum. Bu sofralar bana hep aynı gelirdi. Sanki hiç
kalkmamış, yıllardır mumyalanmış oturuyorlar. Fakat belli etmezdim. Hep aynı
kof şeyler konuşulurdu ama ben her defasında ‘Oooo! Müthiş! Fevkalade!
İnsanlarsınız! Mükemmel! …’ derdim. Kendini sahteliklerle muhteşem gösteren bu
ediplere ikide birde hayranlığımı sunar, onlara adeta ‘şeyh’ muamelesi
yapardım. Bilirdim ki hepsi içte iflas etmişti. Fakat bilmez görünürdüm.
İşin garibi,
cömerdin cömerdi iltifatlarıma rağmen aralarında bir türlü tutunamamış
olmamdır. Nitekim sonunda büsbütün kovuldum. Şarlatanlara, mezbahalarında
barınmama, leşlerden iki lokma tıkınmalığıma izin vermediler. O zamanlar çok
üzülmüştüm, bugün fark ediyorum ki, kurtulmuşum.
Onlar farelerin
çoktan terk ettiği gemide meçhul ufuklara yol alırken, ben sahilde kalmış- çok
şükür el sallıyorum! …”
Bu sayrı adam sonunda
beni de kendine benzetti. Bende durmadan yazıp çiziyorum sayrı bey. Senin kadar
derinlere dalmasam da, yükseklerin baş döndürücü gururunu tatmasam da,
ilerlediğin patikadan ilerliyorum işte.
Yılardır İnternet
blok sayfalarında yazılar yazıp kendi fotoğraflarımı paylaşıyorum sayrıcığım.
Öyle zamanlar oldu ki uykularım kaçtı. Yemelerden, içmelerden kesildim
sayrıcığım. Buda bir açlık, susuzluktur deyip beslenme günlerini aylara ve
yıllara adadım. İltifatlar yağdırıp, buharlaşan kültürlerden serinlik bekledim.
Olmuyor sayrı
olmuyor; tıpkı senin dediğin gibi; “ Hep aynı sofra! Aynı kokuşmuş şamatalar…”
Sayrı, edebi
sanatının zirvesinde hissettiği huzurun, esas insana çıkacağı yolculuğun
hazırlıklarını yaparken yine o bildik şeyleri tekrarladı;
“ Onlar farelerin
çoktan terk ettiği gemide meçhul ufuklara yol alırken, ben sahilde kalmış- çok
şükür, el sallıyorum! “
Bahar zamanı kadar
kalmayan kelimeler, yaşanmak amacıyla yola çıkılıp yaşanmayan sevdalar;
milyarlık nasihatlerin, övgülerin hükümsüz oluşu; suya yazılan şeyler gibi
kırılıp yok olması; cenaze ve düğün törenlerinden tutun da, bayram törenlerine
kadar her şeyin yalnızlık, pişkinlik ve sahtecilik kokması; ne büyük kopuşun,
çaresizliğin içinde yozlaştığımızı da göstermez mi?
Öyleyse, söyleneni
yapar gibi, sever gibi, gider gibi, kızar gibi, küser gibi, ağlar gibi yapıp en
büyük o muhteşem kandırmayı yapalım; KENDİMİZİ…
Güven Serin
2 yorum:
Sayrı ve onun gibi şanslı insanlar yetenekleri ile ve şansları ile edebiyatın ve kim bilir sanatın hangi güvenli limanlarında insan olmanın bilincini, huzurunu yaşarken(ki acı çekmediklerine inanmıyorum) diğer sıradan insanlar ne yapsın? Yazarın dediği gibi “ Hep aynı sofra! Aynı kokuşmuş şamatalar…” la ömür tüketmekteler.
İronik bir anlatımla çok güzel bitirmişsiniz.
''Söyleneni yapar gibi, sever gibi, gider gibi, kızar gibi, küser gibi, ağlar gibi yapıp en büyük o muhteşem kandırmayı yapalım; KENDİMİZİ…''
Zaten öyle yapmıyor muyuz?
Günaydın Begonvilli Ev. Teşekkür ederim;evet,maalesef öyle yapıyoruz. Zahmetlidir sevmenin özüne, o muhteşem çekirdeğe inmek. Ve belki de en nadide ilişkiyi,bakışı yakalayıp çok yakınında olduğumuz halde fark edememek ise, insani,edebi,felsefi bir kayıp...
Buralarda geziniyor isek hâla, demek ki küçük kırıntılar, ümitler, değişimler çırpınıyor içimizdeki küçük derelerin hafif rüzgarlarında.
Saygı ile...
Yorum Gönder