Kamera; Güven ...
Kamera; Güven Ankara
TÜRK SFENKSİ
1930–1933 yılları arasında Avusturya’nın Ankara elçiliği
müsteşarı Norbert Von Bischoff bir kitap yazdı. Bu ülkeyi ve bu ülkenin yeni
kurulan Cumhuriyetini, Cumhuriyet ile birlikte yükselen abideyi sevmiş, gönül
vermiş Avusturyalı Norbert Von Bischoff kitabının bir bölümünde şu sözlerle
düşüncelerini tarihe, bugüne ve yarınlara armağan ediyor;
“ Tarih, fikirle maddenin çiftleşmesinden doğar. Babanın
payını ananınkinden yahut ananın diğerini babanınkinden üstün tutmak gibi bir
şey hatıra gelir mi; Hazır olmayan şeyi en keskin fikir dahi hayata çıkaramaz
ve fikrin nefesi kendisine değmedikçe en hazır olan şey dahi hayatı
kendiliğinden doğmaz. Sfenks, sorduğu sualin cevabını bilir. Ne çare ki yüreği
taştandır, ağzı mühürlü. Cevabı bulacak olan ve bu cevabı bulmakla hem Sfenksi,
hem de kendisini kurtaracak olan insandır.
Türk Sfenksinin
sırrını MUSTAFA KEMAL biliyordu. İşte bunun için memleketin ve milletin
kurtarıcısı, Türk milli devletinin kurucusu ve Türkiye’de her yeniliğin, her
doğup gerçekleşmek istenen şeyin babası olmuştur.”
Bu ve bunun gibi
gerçeğin ta kendisi olan övgülerin binlercesi yapıldı. Esas olan, bizim
içimizde yaşamış ama başka milletlerin içinde yaşayıp büyümüş, fikir ve zihin
bakımından olgunlaşmış insanların da söyleyerek bir dehanın bir millet için ne
büyük bir şans olduğunun da anlaşılması adına çok değerli alıntılar olarak
görüyorum.
Türk Sfenksinin
sırrını Mustafa Kemal biliyordu. Ve bu yüzden bitmişlik, bitkinlik ve pes etme
aşamasına gelmiş o zavallı, o biçare, o hasta adam görülen çürümüşlük tazelikle
büyüdü, gelişti bugünlere geldi.
Bugünün yöneticileri
Türk Sfenksinin yani Türk Milletinin sırrını biliyorlar mı acaba? Hiç sanmam…
Ne acılardan, ne yoksulluklardan, ne işsizliklerden haberleri var. Eğer varsa,
hangi vicdanlarıyla suskunluğu taşıyorlar bilemiyorum.
Ülkeyi
betonlaştırarak, ülkeyi sadece kara yolu araçlarına, taşeronlara bırakarak ülke
huzuru, ülke kalkınması sağlanacaksa böyle bir kalkınmışlığa kargalar bile
güler… Vekiller neredeyse 20 Bin TL maaş alırken, asillerin çoğu 700 ile 1000
lirası maaşla geçinme büyücülüğü yapıyorlar. Kim kimi aldatıyor acaba?
Hâlâ yaşayan çağlar
öncesinin filozofu Diogenes der ki;
“ Yaşam bir çeşit oyundur. Kimi bu oyuna yarış için katılır,
kimi alış veriş için katılır, yurttaşların seçkinleri de gözlem için katılır.
Yaşam böyle bir şeydir işte; kimi aşklarının ve ünlerinin tutsağıdır, kimi aç
gözlülüklerini doyurmaya çalışır; filozoflar da tersine, yalnızca doğruya
yönelir.”
Türk Milletinin
sırlarını yok eden, sırlarını anlamayan, demokrasi, gelişme, hak-adalet
palavralarıyla yerle bir edenlerin söyleyeceği çok şeyler var. Biliyorum ve
görüyorum ki hepsi birer hatip vazifesi içindeler. Ezberleri söze çevirmede,
yoksul, çaresiz ve büyük ödüllere inançlarıyla kavuşmaya adanmış bu halkı tam
da burunlarından yakalamışa benziyorlar.
Milli Bayramların
içini boşaltıp yüceltmek, milli şuuru, duyguları ve kurtuluşu içselleştirmek
yerine kendi dünya görüşlerini, büyük Amerikan rüyalarıyla bir görüp Arap
sevdalılarının büyük rüyaları ne zaman gerçek olacak bilemiyorum. Ama bildiğim
bir tek şey var; akıl ile sağduyu ile beslenen, kendi vicdanını ve erdemini
elinde tutan, insan olma ile yüce bir insanlık onuru taşıyan her insan, bu ülkeyi,
Cumhuriyeti, kendi özgürlükleri, inançları, inançsızlıkları, onurları ve
namusları adına yaşatmak zorundadırlar. Sayıları altmışa yaklaşan Arap ve
Müslüman ülkelerine biraz bakarak nerede olduğumuzu, bütün garipliğimize,
yoksulluğumuza rağmen anlamaya çalışmak, her şeyimizi kaybetmeden önce yerinde
bir icat olacaktır…
Mazhar Osman Atatürk
ile görüşme yaptığı bir gün bir ara Atatürk sorar;
“ Osman Bey bu delilik nasıl bir şey?”
Mazhar Osman şöyle
cevap verir;
“Gazi Paşam az çok herkeste bir parça vardır deyince
Atatürk;
Ne demek istiyorsun? Bende de mi var?”
Hoşsohbet ve sözünü
esirgemeyen biri olan Mazhar Osman;
“ Ooooo Sizde herkesten daha beteri var. İçeride ve dışarıda
dört iklim yedi cihana kafa tutmak akıllı adamın yapacağı iş mi?”
Atatürk bu lafın
üzerine dakikalarca güler. Ya şimdi? Dakikalarca gülen, sorgulayan, düşünen,
incelik ve nezaket üreten yöneticilerimiz var mı? Tam aksine saatlerce söven,
tehdit eden, özgürlükleri yalnız kendileri için düşünen bir sürü insan
bağrışları duyuyoruz.
GÜVEN SERİN
2 yorum:
Biraz amiyane kaçacak ama hoşgörüleceğine inanıyorum, sadece, söven tehdit eden değil, kıçı sıkışınca milli bayramda hastaneye; ya da milletin sevgi selinde boğulacağını bildiğinden bilinmeyen ülkelere sığınan insanlar...hüküm sürmekte..
Bunlar mı özgür???
Zor bir durum,akıl,felsefe,sanat ve vicdanları besleyen merhamet bu diyarı terk etmişe benziyor; sanki büyük insanlık birer taş yontusu haline gelmiş; onlara dokunacak, can verecek, kan verecek, düşünce ve irade verecek zamana adanmışlar gibi birer heykel sessizliğinde bekleşiyorlar, ne hazin...
Yorum Gönder