Kamera; Güven Ganos (Işıklar) Dağları
Gün, ağır ağır soluyor; şairin dediği gibi.
Kamera; Güven Ganoslar
Yunus ustanın el yapımı şarabı. Gecenin ve
geceyi var eden yaşamın, yaşamın içinde var olan
insanlık sevgisinin şerefine kalkan bir kadeh...
Kamera; Güven Ganos Dağlarında Kamp Zamanı
Aziz Bey mandolini çalarken, Yunus da şarabını
yudumluyordu.
Kamera; Yunus Ganos Dağları
Marmara Denizini ve üzerinden kayıp giden
gemilere baktım. Hayırsız Ada tüm çıplaklığı
ile oradaydı. Marmara, Ekinlik, Avşa ve Erdek...
Kamera; Güven Uçmakdere Köyü-Tekirdağ
Kamp gecesinden sonra gelenekselleşen köy kahvaltı
zamanı ve çay ile gelen sohbet anları.
Kamera; Yunus Uçmakdere Köyü
Kahve zamanı; kahvenin telvesine bakıp günü
yorumlamak istedim; ama sonradan anladım ki
gün kendi yorumunu yapar...
Kamera; Yunus Uçmakdere Köyü
Adalar yönünden gelen dalgalar milyon
yıllık türküsünü söyleyerek yalıyorlar kıyıyı ve
kıyının milyon yaşındaki taşlarını. Tuzlu ve
yosunlu su kütlesi geri çekilirken, kayganlaşmış
küçük kayalar başka bir sesi, sesleri
duyuruyor oradaki duymak isteyen canlılara.
Kamera; Güven Uçmakdere Köyü Sahili
Bülbüller orada değildi ama güller oradaydı.
GANOS DAĞLARINDA RÜZGÂRIN TÜRKÜSÜ
Dağlara düşkün
olmayan, gizliden gizliye dağların sevdasına tutulmayan çok az insan ve canlı
vardır. Dağlar gizemli ve tutku doludur. Yerin yedi kat altından yükselmiş,
dünyanın muhteşem sarsıntılarıyla büyümüş neredeyse tüm canlılara kucak açmış
muhteşem diyarlardır dağlar.
Yapılan işlerin
akademik değerine, insandan insanlığa aktarılmasına sonsuz saygı duyarken,
kişiliğimin haylazlığın da amatörlüğün sevgisine sığınırım. Gönül esasına göre
başlar amatör saygının sevgiye dönüşecek arayışları. Dağlara olan merakım da
böyle başladı. Usta Yunus dağ köyü Yeniköy’de dünyaya gelip o yöreyi
tanıdığından ve bu tanışıklığı dağlara çıkmaya başladığımızdan bu yana
yıllar geçti. Hâla ilk zamanın heyecanı ve keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce tepe,
dere, vadi, yayla; Ganos ve Istranca Dağlarının bağrında saklı.
Güz ayını kışa
uğurlayacağımız bu zamanda, aylar sonra dağlar ile gece buluşmasına karar
verdik. İlk güzergâh Istranca Dağları olduğu halde, yağışın fazla olma olasılığına
karşı, yağmurun daha az yağama ihtimali olan Ganos (Işıklar) Dağlarına gittik.
Her yolculuk,
dağlara her yaklaşımımız çocukça heyecanları da tetikliyor. Hür olduğumuzu
hissettiğimiz, düşmekten, koşmaktan korkmadığımız ve büyük bedenlerin büyük hesaplarını
yapmadığımız yılların heyecanları…
Ganoslar (Işıklar)
Dağları gün içinde ayrı güzel, gün sonu ayrı güzel ve gece ise apayrı güzeldir.
Mutluluğun, ümitlerin türküsü vardır bu görkemli yerlerde. Sıradan bir
yükselti, tepe sandığınız yere gelince, ne büyük değişikliği, ne kadar farklı
yeryüzü şekillerini de kendinde barındırdığını görüp şaşkına dönüyoruz.
Yıl içinde
yürüyüşlerimiz olsa da bu yılın ilk geceli kampını yapacak oluşumuzun çocuk
heyecanı hepimizde fazlasıyla vardı. Bir
de Aziz Bey’in yıllar sonra tekrar aramıza gelmesi, hastalığını yenip şifa ile
tanışması ayrı bir mutluluk duymamıza sebep oldu. İnsan denen canlıyı mutlu
edecek sebepler oldukça fazla olmasına rağmen, bugünün şehirleri adeta
mutsuzluk üretiyor. Hele hele Tekirdağ şehri, kazmaktan, araç yığınlarından,
kapalı olan yollarından dolayı insanları çıldırtma zirvesine getirmek üzere.
Bizim ilgililerimiz
bu kadar ilgisizlik ve yapaylık taşıma saydılar dağlarımız; Ganos (Işıklar)
Dağları doğallığında, üretkenliğinde olsaydılar Tekirdağ şehri kötülüklere
savaş açan bir dünya şehri olması işten bile değildi.
Yunus şehrin içine
beni almak için aracınla geldiğinde, tekrar şehrin diğer mahallelerine
ilerlemek adına, Aziz Bey ile Tamer Kaptanı almak için inanılmaz bir ter döktü.
Girdiğimiz bütün sokaklar ya kazı nedeniyle, ya trafik nedeniyle kapalı,
kilitlenmiş hale gelmişti. Yunus, o sakin, o çözümün insanı neredeyse çılgınca
el-kol ve ses hareketleri yapmaya başladı.
Yarım saat sonra
günün ışıkları daha geceye kavuşmamışken yola çıktık. Her şey dağların
siluetlerini görmeye başladıktan sonra geride kalıyor. Bütün ihmalkarlıklar,
hilebazlık-lar, miskinlik-ler ve pişkinlikler…
Dağların kokusu
görüntüsüyle birleşince insanın yaşadığı aşklara bir yenisi daha ekleniyor.
Velhasıl dostlarım; dağların aşkı çok başkadır… Kokusu… Rüzgâr ile birlikte
söylediği türküleri, dokunuşları ve içinde barındırdığı diğer bitki, canlı
çeşitleriyle yaşamın bitmez, tükenmez sürprizlerini takdim ederler.
Ganoslara yaptığımız
onlarca geziyi mümkün mertebe farklı yönlere taşımayı seviyoruz. Bu seferki yer
seçimini de o yerleri iyi bilen Yunus ustaya bıraktık. Gece sağanak yağmurun
yağmasını düşündüğümüz için daha sağlam zeminli ve ana yola yakın bir yer
seçtik.
Kamp yerimiz Yeniköy
ile Kumbağ arasında bir yer. Ganos Dağlarının başladığı, belki de Marmara
Denizinin ilk çığlıklarının duyulduğu yerde yaklaşık 300 metre yükseklikte
çadırlarımız kuruldu. Kamp ateşi yine büyük bir iş birliğiyle on dakikada hazır
hale geldi. Günün ışıkları davam ederken, çadırlar kurulmuş, kamp ateşi
yanmıştı.
Kampın iç huzuru
katılan dört insana; Tamer kaptan, Aziz bey, Yunus usta ve bana bir geçiş
töreni azizliğinde sunulmuş gibi hepimize gülücükler saçıyordu. Aziz Bey mandolini ile kamp ateşinin gece ile buluştuğu saatlerde çaldı ve söyledi. Ben
Nazım Hikmet’in dizelerinden söyledim. Yunus usta yine her zamanki marifetiyle
ateşin hakkını verdi. Balıkları tam kıvamında pişirdi. Patlıcanlar, biberler,
soğanlar közlendi. Tamer kaptan Yunus’un el yapımı şarabın hakkını fazlasıyla
verdi.
Gece Ganos
dağlarının üzerine çökerken aynı zamanda günden kalan rüzgârın gece ve dağlar
ile türküsünün de başladığı vakitlerdi. Rüzgâr kurumuş otlara, sararmış, kızıla
dönmüş ve hâla yeşil kalmakta direnen yapraklara hafifçe dokunup büyük
hazırlığını yapan orkestra şefi gibi sanatını icra edecek sanatçılarını
hazırlıyordu. Aşağılardaki deniz ve denizden bize gelen kokular, yine rüzgârın
türküsü ile ayrı bir sihirbazlık gösterisine dönüşüyor; bazen kararan gök,
bazen ortaya çıkan yarım ay; evrenin, büyük döngünün insanlığa el uzatmasına,
gönül verip cesaretlendirmesi ne sebep oldu.
Ganos Dağlarında
rüzgâr ve türküleri vardı. Mavi göğün şafak vaktine armağanı olan billur
kıvamında su damlacıkları da vardı. Mavilik, büyük ışık gösterisi ile kimi
beyaza, kimi laciverde dönüştü.
Bu dağlar ne kadar
Ganos, gizemin, güzelliğin dağlarıysa o kadar da ışıkların, insan ruhuna
gizemli bir dolambaç gibi yansıyan güzelliklerin dağıdır; medeniyete çok yakın
ve insanlığa çok şey vermek istiyor; eğer biz dağları daha iyi anlar, daha
temiz tutar ve korursak…
Güven Serin
5 yorum:
Mutluluğun ve ümitlerin türkülerini dinleye dinleye okudum yazdıklarını sevgili Güven..
Ne güzel yazıyorsun.. ne kadar içten.. olduğu gibi.. abartısız ama kıpır kıpır coşku dolu.. Sana İmrenerek okuyorum satırlarını.. .."Mavi göğün şafak vaktine armağanı" hiç duymadığım bir anlatış..
Ben kahve hiç içmem evime de girmedi bu güne kadar amma... ve fakat... lâkin :))) akıllara durgunluk verecek kadar muhteşem kahve falı bilirim.. Fotoğrafına baktım... güldüm.. keşke orada olsaydım en azından bir işe yarardım diye düşündüm :)))))))
belkide bugüne kadar yazdığım en uzun yorumdu 0az önce yazdığım.. ama silindi gitti.. neden olduğunu anlayamadım bu ikinci kez oluyor.. ne yazdığımı da tekrar anımsayamadım.. ama yazdıklarına hayranlığımı dile getirmeye çalışmıştım sevgili Güven..
Günaydın öğretmenim; yazılanlara, yaşanan kamp zamanının büyük heyecanına çok büyük bir alkış; ses ve sesleri ilettiniz. Bu yolda,yolculuğun rehberi olmuş, yolun kıymetini bilip yeni yollar keşfetmiş bir insandan; yani sizden aldığım hediye tıpkı mavi göğün şafak vaktine armağanı olan su damlacıkları gibi... Teşekkür ediyorum.
Tekirdağ ile ilgili Gazetelerde okuduklarıma çok üzüldüm. Dilerim dağda ve yolda olanlara bir zarar vermemiştir sel???
Yağmur toprağın besleyicisi, hayatın vazgeçilmezi olan yağmur,şehirlerin, mimarinin, mühendisliğin de muhteşem sınanması yaşanıyor öğretmenim. Ovaları, dere yataklarını katletmenin muhteşem rövanşını alıyor tabiatın akıcı büyük suları.
Yorum Gönder