30 Ağustos 2010 Pazartesi

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM-1-

Kamera; Güven    Tekirdağ

Mustafa Kemal ve arkadaşları gençliğe
güvenmişti!Kadınlarımıza, temiz yüzlü
delikanlılarımıza güvenmişti! Hızla beyni
yıkanan taze bedenler kime güvenecek?...

Kamera; Güven  Tekirdağ
Zafer Bayramı Kutlamaları
Benim askerim, benim polisim, benim liderim
diyoruz da "bizim" niye diyemiyoruz?
Nasıl iştir bu? Hangi vicdan, kendi
ülkesinin altına dinamit koyar; bunu
anlama,anlamlandırma zorluğu
yaşıyorum...

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM -1-


Eli-kolu bağlanmış milletin yazgısı adım adım değişecekti. Kurtuluş Savaşına giden yolun yolcuları daha yolların izi, güzergâhı belle değilken, onlar “istiklal”e inanmışlardı! Onlar, Mustafa Kemal’di, onlar, İsmet İnönü’ydü. Onlar, Kazım Karabekir’di, Salih Bozok’du!

Yakın tarihimiz istiklale giden yolculuğumuz ne sayfalara, ne gönüllere sığar. İşte ben, bu yüzden tarihin diğer bilimler kadar önemli olduğunu sürekli haykırıyorum. Tarihini yok sayan, dününü bilmeyen bugününü yaşaya bilir mi? Bugünün istiklalini kul-köle olmadan hissedebilir mi? Çok zor görünüyor çok…

Bilinen bir gerçek varsa ihtilaller kendi evlatlarını da yerler. Köklü değişiklikler zordur. Büyük kanlar dökülebilir uğrunda. Bizim istiklalimiz büyük emeklerin, büyük sıkıntıların, büyük inançların istiklalidir. Elbet uğrunda kendi evlatlarını da harcamıştır. Büyük düşünürler, büyük yöneticiler; bazen yakından çok öte uzağı düşünürler! Ve bu uzak; can acıtıcı kararlar ile hayata geçer!

Mustafa Kemal ile Kazım Karabekir arasındaki yolculuk da, neşe, hüzün, küskünlükler ile istiklale doğru savrulur. Biri çok uzağı düşünür ve düşlerken; Kazım Karabekir gibi değerli bir insan, asker; o günün en önemli sorunu ; “vatanın kurtuluşu”dur der. Elbette vatanın kurtuluşudur! Ama işte sorun da buradadır. Bir insanı bile borçtan, sıkıntıdan kurtarmak istesek; bu kurtuluşu sürekli kılabilecek önlemler almak isteriz! Mustafa Kemal’de uğrunda ölmekten, uğrunda yok edilmekten bir saniye bile korkmadığı vatanını, ulusunu kurtuluştan sonra da yaşatacak köklü değişiklikleri istiyordu. Devrimler yapılmalıydı! Hiç geciktirmeden… Zaten bu ulus; yeterince geciktirilmemiş miydi?

İstiklale adanmış vatanperver insanların değişmeyen tek gerçekleri vatanın kurtuluşuydu. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu ülküye çoktan inanmışlardı. 1919’da Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi, vatanın kurtuluşunun padişah ile olmadığına inanan askerlerce büyük bir heyecan ile izlendi. Mustafa Kemal, kurtuluşun adıydı. Özgürlüğün, vatanın, devrimlerin adıydı. Ama o günün şartlarında kurtuluş ustası, büyük deha; karışıklığa neden vermemek, kurtuluşu geciktirmemek için; sadece vatanın kurtuluşuna yoğunlaşmıştı. Devrimler, daha sonra, hiç gecikmeden gelecektir…

20 Temmuz 1919 Mazhar Müfit Kansu’nun not defterinden;

Bugün Mustafa Kemal Paşa ile öğle yemeğinden sonra bazı müzakerelerde bulunduk. Kongrenin Temmuzun 23. günü açılmasını muhakkak sayıyoruz. Müzakerenin sona ermesinden sonra her vakit kafamda beni meşgul eden fikrimi dile getirdim;

“Paşam, muvaffak olacağınıza inanıyorum. Bu düşüncem kesindir. Bunun için yanınızda bulunuyorum. Aramızda her şeyi görüştük. Fakat muvaffakiyet takdirinde ki bundan şüphem yok, hükümet şekli ne olacak?” diye bir kere daha sordum.”

Mustafa Kemal devamlı aynı konuda sorular soran Mazhar Müfit Kansu’ya gülerek ama kararlı bir şekilde;

“Açıkça söyleyeyim, şekli hükümet zamanı gelince CUMHURİYET olacaktır.”

Yıl 1919 ve ulus ile vatanın yönetim şekli çok öncelerden inanmış ve kendini bu yolculuğa adamış dâhinin değişmez düşüncesidir. Bu düşünce, atacağı adımlar, geride hüzün de bırakacaktır. En yakın dostlarının kaybetmesini de, onlardan ayrı düşmeyi de yaşayacaktır.

Bir insan düşünün ki neredeyse tüm hayatını ulusun kurtuluşuna adasın! Bir insan düşünün ki evlenip yuva kurup çoluk-çocuk sahibi olmayı bile ulusun kurtuluşu için ertelesin! Ve bir insan düşünün ki, en yakın çocukluk ve silah arkadaşlarını devrimler için gerektiğinde bir kenara atabilsin!

Mustafa Kemal, ülke sevdalısı bir adamdır. Gelişen dünyada, gelişmemiş, yok oluşun eşiğine gelmiş ulusun kaderini değiştirmek adına sanki Allahın Türk ulusuna bir lütfüydü…

Ne yazık ki Mustafa Kemal, tarafsızlığın gözleri ile değil, daha çok taraflı ve karanlığın kötü gözleri ile sürekli öldürülmeye çalışıldı. O ölümsüz deha; daha ölmemişken, ölüm fermanları çıkarıldı. O öldükten sonra, binlerce kez öldürülmeye çalışıldı. Ama istiklalin serüveni başlamıştı bir kere! Kim bilir daha kaç yıl sürecek gerçek huzura, gerçek istiklale kavuşmamız…

Mustafa Kemal’in karşıtlarından Rauf Orbay şu sözleri söylemiştir;

“ M. Kemal Paşa mücadeleye atılmasaydı bu memleket kurtulamazdı. Anadolu’nun tehlikeye düşen yerlerinde, Batı’da, Doğu’da ve Güneydoğu’da başlayan ve bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf fiili mukavemet hareketleri, her biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilinirdi.”

Atatürk, Söylev’de yakın arkadaşları için yollarının ayrılışını şöyle dile getirmiştir;

“ Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına değin uzanan gelişmelerden kendi düşünce ve ruh yapıları kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır.” Mustafa Kemal tarihi açıklamasına devam ediyor;

“ Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse diyebilirim ki, ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sevdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal giz gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım.”

Bu sözler Mustafa Kemal ile bir arkadaşlarının yollarının neden ayrıldığının tarihi kanıtıdır. Bir adam düşünün ki, ulusunun, vatanın gelişmesi, ilerlemesi için “ bazı düşünceleri ulusal giz gibi vicdanında saklıyor!” Ne büyük bir sorumluluk, ne büyük bir yolculuk hedefi…

Mustafa Kemal tüm zorluklara, tüm yaşananlara rağmen insani duyguları kaybetmemiş çok özel liderlerden, dâhilerden birisidir. Tarihin sayfaları tek tek ve dikkatlice açılıp göz önüne serilirse Mustafa Kemal’in insani özellikleri de ortaya çıkacak, rakiplerini bile nasıl önemsediği, önemli bulduğu anlaşılacaktır. Onun kızgınlığı, onun küskünlüğü asla ama asla şahsi davaların bedende ki kirli kalıntıları değildi! Onun kızgınlığı, onun aldığı kararlar; istiklalin, ulusun, vatanın ilelebet yaşaması adınaydı…

Hayatı askerlik ve siyasetle, çok önemli kararları almak ile geçmiş ve belki de kendi özel hayatı hiç olmamış Atatürk, tarihin sayfalarında kalan arkadaş, dost ve vefanın güzel seslenişleriyle de hep hatırlanacak. O duyarlıydı. Çiçeği de, ağacı da, arkadaşa da, dostluğu da, sevgiliyi de önemseyip önemli buluyordu. Ama hepsinden önemlisi; ulus ve vatandı! …
Güven Serin




















Hiç yorum yok: